Kürtaj: Cinayet Mi Özgürlük Mü?

Cinayet mi özgürlük mü kavramları arasında cevapları değişen kürtaj nedir?

Fetüsün rahim dışında yaşama yeteneğini kazanmadan gebeliğin sonlandırılması olarak tanımlanan kürtaj, uzun yıllardır farklı araç, teknik ve yöntemlerle gerçekleştirilmiştir. Çin’de MÖ. 2700 yılına ait tıp ile ilgili metinlerde kürtaj tekniklerinden bahsedilmektedir. Tarihte önem arz eden Asur ve Hammurabi kanunlarında kürtajla ilgili cezalar yer almaktadır. Yine Sokrat’tan (MÖ. IV. yy) bu yana yapılan hekim/Hipokrat yeminlerinde  “Benden istenilse de kimseye öldürücü bir ilaç, kadına da yavrusunun düşmesine sebep olacak ilacı içirmeyeceğime, bu konuda kimseye yol göstermeyeceğime…” şeklinde bir cümle yer almaktadır. Ancak Aristo, sakat doğma ihtimali olan çocukların bir an önce düşürülmesini tavsiye etmektedir. Hatta Ekvator bölgesinde yaşayan bazı yerli geleneklerde kürtaj, günahtan korunmada bir yol olarak kabul edilmiştir (Eryiğit, 2019). Günümüzde de politik bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kürtajın Sebepleri Nelerdir?

Kürtaj sebeplerini birinci dereceden sebepler, ikinci dereceden sebepler olarak ayıran ve kürtaj taleplerini bu derecelendirme üzerinden değerlendiren etik görüşler bulunmaktadır. Buna göre tecavüz sonucu gebe kalınmış olması, kadının hayatının gebelik nedeniyle tehlikeye girmesi veya fetüsün zihinsel veya fiziksel özürlü olması halleri birinci dereceden kürtaj sebepleri arasında sayılmakta ve bu durumlarda kürtaja izin verilebileceği belirtilmektedir. Gebe kadının uzak bir ülkeye seyahate çıkacak olması, kariyer planı veya ekonomik ve sosyal sıkıntılar nedeniyle eşlerin çocuk sahibi olmayı istememesi gibi sebepler ise ikinci dereceden sebepler arasında kabul edilerek, bu durumlarda kürtaja izin verilmesi tartışılan konular arasındadır.

Gebeliğin dönemi de etiğe uygunluk kapsamında tartışmaya giren bir husustur.  Gebelik ilerledikçe fetüs, potansiyel bir insan olarak görülmekte ve ikinci üç aylık dönemin sonundan başlayarak fetüste bilincin ilkel bir formu gelişmeye başlamaktadır. Gelişiminden hareketle fetüsün farklı özelliklerini [hareket etmesi (ilk hareket 7.hafta fakat annenin hissedebildiği hareket ilk olarak 16.-20.haftalar olarak değişmekte), rahim dışında canlı kalabilme özelliğine sahip olması (çok düşük bir ihtimal olmasına rağmen 20.hafta) veya acı çekme yetisine sahip olması (tahmini 18.haftadan itibaren) gibi] ölçüt alarak, gebeliğin belirli bir aşamasına kadar kürtaja etik açıdan izin verilebileceği savunulmaktadır. Bunların yanında erken aşamada yapılan kürtajın geç aşamada yapılan kürtaja göre tercih edilebilir olmasının tek sebebi fetüsün gelişimi değildir. Erken aşamada kürtaj tıbbi açıdan kadın için daha az riskli olması ve daha az fiziksel ve psikolojik travmaya yol açması nedenlerine de dayandığı belirtilmektedir (Kaya, 2014).

Dünya’da ve Türkiye’de Kürtaj

Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’ nün hesaplamalarına göre, dünyada her yıl, 210 milyon civarında gebelik meydana gelmekte, bunların yaklaşık 1/3’ü istenmeden oluşmaktadır. Dünyada meydana gelen gebeliklerin 46 milyonu isteyerek düşükle sonlanmaktadır. Yasaklamalar nedeni ile düşüklerin 19 milyonu güvenli olmayan koşullarda gerçekleşmektedir. Güvenli olmayan düşüklere bağlı olarak dünyada her sekiz dakikada bir kadın ölmektedir. Güvenli olmayan düşükler dünyadaki anne ölümlerinin %13’üne, her yıl 68 bin kadının ölümüne ve 5,3 milyon kadının hastalık ve sakatlığına neden olmaktadır. Ülkemizde 1950’li yıllardan başlayarak sağlıksız düşüklerin çok yaygın olarak yapılıyor olması ve bu durumun anne ölümlerindeki büyük payı; sağlık politikalarının değiştirilmesindeki temel nedeni oluşturmuştur. Ne var ki bu durumun tıp uzmanlarınca fark edilmesinden sonra politikalara yansıtılması, verilen yoğun çabalara rağmen yaklaşık on yıl sürmüştür. Bu kaybedilen 10 yılda, yıllık düşük sayısının yılda 500 bin civarında, ölen anne sayısının ise 10 bin civarında olduğu tahmin edilmiştir. Türkiye’de anne ölümleri içinde düşüğün payı yalnızca %2’dir (TJOD, 2022).

Günümüzde kürtaj pek çok ülkede yasak ya da belli yasalarla kısıtlıdır. İnsanların kürtaja yönelmemesinde ya da devletlerin kürtajı desteklememesindeki en temel sebeplerden birisini kişilerin inanç sistemleri oluşturuyor. Dini inançları olan pek çok insan bulunduğu davranışları ahiret inancına göre; günah-sevap olarak değerlendirerek gerçekleştiriyor. Nitekim yapılan araştırmalara göre kürtaj, inancı güçlü olan kadınlar arasında daha az görülmektedir.

32 kromozomdan oluşması ve insan olma potansiyeli taşıması nedeniyle ceninin her türlü hakkı savunulmaktadır, belli bir erişkinliğe ulaşmış, nefes alıp veren ve tercihlerde bulunan kadının nesne pozisyonu ısrarla sabitlenmektedir. Bugün bakıldığında kürtajı belirli ölçütlerle serbest kılmış ülkeler bir tarafa, kürtaja sadece kısıtlı olarak erişim (tecavüz, ensest, annenin ya da ceninin hayati fonksiyonlarının tehlikede olması gibi durumlar söz konusudur; ancak bu durumlar son derece katı olarak belirlenmiştir.) olanağı veren ülkelerin çok sayıda olduğu görülmektedir. Örneğin; Malta ve Şili’de ne olursa olsun kürtaj yasaklanmıştır.

Doğum kontrol yöntemlerine yapılan müdahaleler dönem dönem değişiklik göstermiştir. Sadece döneme bağlı değil ırk ayrımı yapacak şekilde bile müdahaleler yapılmıştır.

Türkiye’de ise kürtaj 1923-1965 tarihleri arasında nüfus azlığı nedeniyle kesin olarak yasaklanmış, 1963-1983 tarihleri arasında bazı tıbbi sebeplerle “yapılabilir” şeklinde kürtaj yasağı esnetilmiş, 1983’ten sonra kabul edilen kanunla kürtaj için normal hamileliklerde eşinin izni olmak şartıyla 10 haftaya kadar izin verilmiştir. Daha sonra 2002 yılında Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanununda yapılan bazı değişikliklerle eşten izin alma şartı kaldırılarak 10 haftaya kadar olan zaman diliminde yapılacak kürtaj kararı tamamen kadına bırakılmıştır. Tecavüz sonucu oluşan hamileliklerde ise bu süre 20 haftaya kadar uzatılmıştır. Böylece hem anneye bedeni üzerinde tasarruf hakkı yapma, hem de anne karnındaki fetüse yaşama hakkı verilmeye çalışılmıştır. Anayasanın 2827 numaralı Nüfus Planlaması Hakkında Kanunun 4-5 ve 6. Maddeleriyle ilk 10 haftada annenin birinci dereceden sebebi olmasa dahi kürtaj yapması hakkını korumaya alıyor. Kanun ilk olarak, nüfus planlamasının esaslarını ortaya koyuyor ve gebelik sonlandırma işlemlerinin yalnızca devletin gözetim ve denetimi altında yapılabileceğini belirtiyor (2827 Numaralı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun).

Dünyada ve ülkemizde pek çok kadın haftalarla sınırlandırılmadan kürtaja erişebilme hakkına sahip olmak istiyor. Yine ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın pek çok yerinde kadınlar kürtaj yaptırdıkları için toplum tarafından baskıya maruz kalıyor. Bugün Brezilya’da tecavüz ile gerçekleşen gebeliklere bile kürtaj yapılması çok zor. Yasal yolla yapılmayan kürtajlar 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanmakta. Türkiye’de ise 2002 yılında Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanununda yapılan bazı değişikliklerle eşten izin alma şartı kaldırılarak 10 haftaya kadar olan zaman diliminde yapılacak kürtaj kararı tamamen kadına bırakılmıştır. 2002 yılı öncesini düşündüğümüz zaman kadının aile planlaması hakkında söz hakkının çok sınırlı olması gözlemlenmekte. Günümüzde de 2002 yılı öncesinden çok farksız olmayacak şekilde kadının aile planlamasında söz sahibi olmasını engelleyen kocası, ailesi belki dini düşünceleri var. Kadının gebe kalması ve çocuğu doğurması zorunlu olduğunu düşünen ve bunu baskıyla kadına uygulamaya çalışan aile, eş, toplumlarda kadın modern tıp yöntemlerinden yani sağlığından uzaklaşarak, hayatını riske atacak çeşitli düşük yöntemlerini deniyor (Atay, 2017).

Neler Yapılabilir?

Bugün biliyoruz ki pek çok kadın kürtaj yaptırdığı için öldürülüyor ya da kürtaj yaptırma girişiminden bahsettiği için şiddete maruz kalıyor. Anne sevgisi ve şefkati kişilik ve kimlik oluşturmamız açısından çok önemliyken, çocukların doğar doğmaz sokağa bırakılması belki de ileride sırf anne sevgisi ve şefkati almadığı için zincirin bir halkasının birkaç halkayı olumsuz etkilemesiyle sonuçlanacak. Kadının kürtaj hakkına erişmesi aynı zamanda belki de 10 haftayı geçtiği için zorla doğacak olan çocuğun kötü olarak düşünülebilecek geleceğinin önlenmesini de sağlayabilir. Kürtaj süresi uzatılmalı çünkü bazı kadınlar, hamile olduğunu anlayacak kadar çok kilo almıyor. Bunun yanı sıra bazıları çeşitleri nedenlerle bir daha hiç çocuk doğuramayacaklarını düşündükleri bir anda doğum yapıyor. Bazı kadınlar, hamilelik belirtileri olan bulantı, kusma, aşerme gibi belirtileri göstermiyor. Kimileri hamile olduğunu bilmediği için içki ve sigara kullanmaya devam ediyor ve hamilelik sırasında alması gereken vitaminleri almıyor. Tüm bu ihtimaller düşünüldüğünde kadın ne kendisini ne de çevresini doğuma hazırlayamayabiliyor fakat 10. haftadan sonra kürtaj işlemine belli şartlar koyan kanunlarımız dolayısıyla kadının isteği göz ardı ediliyor. Huzurlu nesillerin yaratılmasındaki önemli bir etken olan kürtaj kadının mutluluğunu, böylece mutlu bir aile ve toplumu oluşturarak geleceğe katkıda bulunulmasını sağlar.

Biliyoruz ki yapılan kürtajlardan bazılarında sebep olarak kadın istediği sayıda çocuğa sahip olmuş ve daha fazlasını istemediği için gerçekleşiyor. Kişinin birey olması yolundaki yaptığı en önemli davranışlarından birisi kendi özgür iradesiyle hakları çerçevesinde verebildiği kararlar olmasıysa 10. haftanın öncesinde ve sonrasında istediği kürtaja erişememesi, başta kadına sorunlar yaratırken ardından suya atılmış çakıl taşının yarattığı dalgalar gibi birbiriyle bağlantılı toplumsal sistemlerimizi etkileyerek sosyal sorunların devamlılığını hatta yeni sosyal sorunların çıkması noktasında etken olabiliyor. İşte tüm bu sebepler düşünüldüğünde tercih kadına bırakılmalı ve kadın istediği an kürtaja erişebilmeli. Kürtaj olan kadınlar da kendi tercihlerini gerçekleştirdiği için baskılanmamalı ya da dışlanmamalı. Bunun gerçekleştirilebilmesi için yapılabilecek en önemli şey kürtaja dair politikaların ülkemiz ve dünyada düzenlenmesidir. Buna ek olarak, kişilerin bilinçlenmesi yolunda yapılabilecek kadın ve aile temalı her insana ulaşabilen eğitim programlarının artırılması ve kadının haklarının tanıtılması da etkili olacaktır. Aksi takdirde kadının ölümüyle sonuçlanan, modern tıpla bağlantısı olmayan kulaktan dolma bilgiler ve kadının kendi imkanları ile gerçekleştirmeye çalıştığı kürtaj sırasında ya da sonrasındaki ölümler gerçekleşmeye devam edecektir.

Bu içerik ilginizi çektiyse kadın haklarına dair bir diğer yazımıza buradan ulaşabilirsiniz!

Kaynaklar

2827 Numaralı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun.

Atay, H. (2017). Kürtaj yasasının arkeolojisi: Türkiye’de kürtaj düzenlemeleri, edimleri, kısıtları ve mücadele alanları. Fe Dergisi, 9(2), 1-16.

Eryiğit Bader, A. (2019). Yahudilik Hristiyanlık ve İslam’da kürtaj. Antakiyat, 2(1), 116-141.

Kaya, F. (2014). Peter Singer’ın faydacı etik görüşü çerçevesinde kürtajın değerlendirilmesi. (Doktora tezi). Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD): Kürtaj Raporu. Erişim tarihi ve tarihi: 11.11.2023. Erişim Adresi: https://www.tjod.org/turk-jinekoloji-ve-obstetrik-dernegi-tjod-kurtaj-raporu/

Öne çıkan görsel ve metin içi görseller: Pinterest

Editör: Gülbin Daldal

Leave a Reply