Feminist Bir Ütopya: “Kadınlar Ülkesi”

Feminist Bir Ütopya: “Kadınlar Ülkesi”

Toplumsal cinsiyet rollerinin, hem günlük hayatta hem de sosyal medya hesaplarında tartışma konusu olduğu bir gerçek. Başta kadın ve erkeğin toplum nezdinde neyi daha iyi yapabileceği, hangi konuda izni olduğu, hangi konuların ise yasak olduğu gün içerisinde maruz kaldığımız ve kaçamadığımız tartışmalar olarak yer almaktadır. İster sosyal medyada yapılan bir tartışmada, ister dersini aldığınız hocanızın dilinde, ister toplu taşıma araçlarında gerçekleşen bir kavgada, ister çay içmeye gittiğiniz yakın akrabanızın ikram sofrasında… Toplum da biz de bu konu hakkında kendi doğrularımız ve bilgi birikimimiz ile fikir üretmekten geri kalmayız. Özellikle kadınların toplum içerisinde nasıl olması gerektiği, hangi özellikleri taşıyabileceği, kadınların kendi aralarındaki ilişkilerin nasıl olacağı… her şey yorumlanır. Charlotte Perkins Gilman’ın kurduğu “kadın ülkesi”nde yüzyıllardır değişmeyen bu gerçekliği yeni bir dünya yaratarak eleştirir.

“O zamanlar hiçbirimiz kadınlar konusunda “gelişmiş” fikirlere sahip değildik. (syf.18)

İlk feminist ütopya örnekleri arasında sayılan “Kadınlar Ülkesi”, maddi kaygıları olmayan ve kendilerini dünyanın bilinmeyen güzelliklerini keşfetmeye adamış üç erkek arkadaşın yeni bir keşif macerası için yola çıkmaları ile başlıyor. Fazlasıyla zengin ve huysuz Terry, şair ruhlu doktor Jeff, insan hayatıyla ilgili her türlü konuya ilgi duyan sosyolog anlatıcımız Vandyck, hem yeni bir ülke keşfetmek için hem de yeni bir hikaye yaratmak için yoldadırlar. Bilmedikleri bu yeni diyara ayak bastıkları an itibari ile kadınların ülkesini anlamak ve adapte olmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Talihsizlikler ve savaşlar ile dolu olan tarihinde tüm erkek nüfusunu şehit veren bu toprakların kalan kadın nüfusu, yıllarca umutsuzluk içerisinde kalsa da asla hayatta kalma mücadelesinden ödün vermemişlerdir. Çevrelerine yaşadıkları doğa olaylarından dolayı çekilen setler yüzünden başka topraklarla iletişimleri yoktur. Erkek nüfusunun olmamasından ve dışarıyla da iletişim kuramayan ülke sakinleri gelecekleri için endişelenmeye başlarken bir mucize ile karşılaşırlar. Genç kadınlardan biri hamile kalır ve beş farklı mucize kız çocuğu doğurur. Nesilleri de bu mucize çocukların yirmi beş yaşına geldiğinde aynı mucizevilik ile beşer çocuk doğurması ile devam eder. Yalnızca kadın nüfusunun bulunduğu bu ülkede hayatta kalmak ve ilerlemek için yalnızca birbirlerine sahip olduklarının bilincinde olan kadınlar, ülkelerini geliştirmek için bilim, sanat, tarım, mimari ve diğer birçok alanda kendilerini geliştirerek hayatlarını verimli hale getirmeyi gaye edinerek yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

Keşif üçlümüzün ülkelerine ayak basmalarıyla hiç tanık olmadıkları bir dünyanın gerçekliğini “Siz çok şey biliyorsunuz bizse yalnızca kendi ülkemizi biliyoruz.”(syf. 69) ifadesiyle tanımak isteyen ülkenin kadınları akıl erdiremedikleri farklılıklar ile karşılaşır. Keşfe gelen erkekler de aynı şaşkınlığı kadınlar ülkesine karşı yaşar.

Toplumsal Cinsiyet Rolleri

Toplumsal cinsiyet rollerinin pratiğini tamamıyla yaşayan keşif üçlümüzün anlamakta fazlasıyla zorlandıkları başlıca konu yalnızca kadınlardan oluşan bu toplumun nasıl olur da ilerleyebildiği üzerinedir. Ülkenin siyasi ve ekonomik anlamda yönetiminin kadınlar tarafından başarı bir şekilde ilerletiliyor olması şaşırtır keşif üçlümüzü. Kendi gerçekliklerinde toplumun en küçük yapı taşından, sınırlarla çevrili topraklarına kadar koruyan, gözeten ve yönetenin erkek olmasına alıştırılmış üçlümüz işlerin ülke içerisinde yolunda gitmesiyle şaşkına döner. Kendi toplumlarında yalnızca erkeğe atanan bu özelliği kadınların başarıyla götürmesi ülke içerisindeki diğer “dişil” ve “eril” özellikleri de yorumlamalarına ve tartışmalarına sebep olur.

“Annelikleri kültürlerinin her alanına hükmeden bu kadınlar, “dişilik” dediğimiz konuda şaşırtıcı derecede zayıftı.(…) O çok sevdiğimiz “dişi cazibe” denen şeyin aslında dişilikle hiçbir alakası yoktu, aksine bu, bizi memnun etmek için geliştirilmiş, erkekliğin bir yanılsamasından ibaretti ve bu kadınların asıl amaçları için önem taşımayan bir özellikti.” (syf. 86)

Toplumlarında memnun etmeleri zorunlu hale getirilmiş bir başka cinsiyet yokken kendi toplumunun yararını gözeterek çalışır bu kadınlar. Onlar için “dişilik” ve “erillik” gibi kavramlar çok uzaktadır. Asıl odaklandıkları ülkelerinin güvenli olması, gelişmesi, çocukların doğru ve yeterli eğitimle ülkelerine faydalı insan olmasını sağlamaktır. Amaçları ve vizyonları belli iken de ülkede bulunan herkesin herhangi bir kalıba ihtiyaç duymadan yaşamları idare ettiğini görülmektedir. Güçlü ve eğitimli kadınlar ile karşılaşan keşif üçlümüz, kendi dünyalarındaki kadın erkek dinamiğini açıklayarak karşılaştırmalar yaptıkça aradaki farklar da daha fazla gün yüzüne çıkar. Gelişmeye ve kendini gerçekleştirmeye odaklı kadınlar ülkesi sakinleri, toplum gözünde potansiyeli yok edilen kız çocukları ve yalnızca ailesine odaklanması aşılanan kadınların gerçekliği ile dehşete düşer.

Kadın Özgürlüğü

Gilman, diğer eserlerinde ve çalışmalarında da her zaman üstünde durduğu gibi kadınların özgürlüğü konusundan fazlasıyla bahsetmiştir. Kadınların kendi yeteneklerini keşfedebildiği alanlar yaratmıştır ülkede. Birbirinden farklı eğitimler alarak ülkenin geleceği için çalışabilecekleri bambaşka alanlar sunmuş, topluma katkıları için kadınlar desteklenmiştir. Hem özel hayatlarında hem de meslek hayatlarında fikirlerini gerçekliğe dönüştürebildikleri bu ülkede kadınların bağımsızlığı ve özgür iradeleri için sahip olduğu fikirlerini yansıtmıştır.

 

Kadın Dayanışması

Kitapta en fazla üstünde durulan ve keşif üçlümüzün de en çok dikkatini çeken konulardan biri de kadınların birbirleri arasındaki dayanışmadır. Bu toplumda kadınlar kız çocuklarına beraber annelik yaparlar. Kimse bir başka kız çocuğunu, bir başka anneyi kıskanmaz. Asıl istekleri birbirlerine destek olmak, birbirlerini geliştirmek ve el ele vererek ülkeleri için ellerinden gelenin en iyisini yapmaktır. Sorunlarını beraber çözerler, aldıkları eğitimleri birbirleri ile paylaşarak toplumlarını güçlendirirler. Rekabet gibi bir duygunun da bulunmadığı bu toplum modeli kadınların dayanışması için de en uygun ortamı hazırlar.

Kendi toplumuzda da yaygın bir anlayış olan “Kadın, kadının düşmanıdır.” fikrini şiddetle eleştiriyor Gilman. Aynı zamanda kitapta her zaman cinsiyetçi ve kadın düşmanı ifadeleriyle tanıdığımız Terry’nin “‘Kadınların, yani bir grup kadının böylesine birbirine bağlı yaşaması olacak şey mi? Hepimiz biliyoruz ki kadınlar organize falan olamazlar, her şeyde atışırlar, ayrıca çok kıskançtırlar.’’ (syf. 85) de dediği gibi bir düşmanlık beklenir kadınlardan. Oysa ki eksik bırakılmak zorunda kaldıkları yönlerini el ele vererek tamamlayan kadınlar, gelecek nesillerin de öncüsü olarak yetiştirdikleri çocuklar ne cinsiyette olursa olsun toplum dayanışmasını artırabilecektir. Tıpkı kadınlar ülkesinde olduğu gibi.

Kitap yazıldığı zamanın toplumsal yapısına kıyasla devrim niteliğindedir. Günümüz gerçekliğine bakıldığında eleştirilecek yerleri bulunsa da temelde var olan “Kadın kimdir?”, “Kadın olmak için hangi rollere bürünmek gerekir?”, “Erkek ve kadını dişil ve eril kavramlarla sınırlandırmak doğru mu?” gibi sorulara temelde cevap verebilen masalsı bir anlatımla ilerliyor. Yazılmasının üzerinden bir asır gibi uzun bir vakit geçmiş olsa bile hala daha aynı başlıkları tartıştığımız bir gerçek. Bizler kadınlar olarak toplumda ve kamusal alanda daha fazla görünmeye başlamış olsak da toplumsal rollerin cinsiyet gibi bir engele çarpmaması gerektiği konusunda daha fazla yol kat etmeye ve toplumun bilinçlenmesine ihtiyacımız olduğu doğru. Kadınlar ülkesinde çocukların büyüme ve eğitim sürecini sadece kız çocukları olarak değil de kendi toplumumuzun çocuklarını büyütmek için kılavuz olarak okursak eğer nerelere odaklanmamız gerektiği konusunda yolumuz aydınlanacaktır.

Bu yazıyı beğendiyseniz modern dünyada kadının yerini anlatan ‘Görünmez Camlar, Açmazlar ve Arılar: Çalışan Kadının Hikayesi’ adlı yazıya buradan ulaşabilirsiniz!

 

Öne Çıkan Görsel: Abby Losing*


Görsel 1: Major Change*

 

Editör: Gülbin Daldal

2 Yorum

Yorum Bırak