Yetersizlik Duygularıyla Başa Çıkmak

Düşünmek bazen insanın sahip olduğu en kötü özelliklerden biridir. Neden mi? Çünkü etrafınızda olanların ve kendinizin farkındasınızdır. Dünyada kötü şeyler yapan insanlar vardır ve bazıları hileli yollarla en iyi hayatları yaşar. Bir de siz varsınızdır. Hedefi olan ve etiyle kemiğiyle çalışan bir gençsinizdir yalnızca. Genç olmak da bazen kötüdür çünkü hayatınızda çok fazla belirsizlik vardır. İleride nerede yaşayacaksınız, ne kadar para kazanacaksınız, etrafınızdan saygı görecek misiniz, şu an bağlı olduğunuz ilişkiler devam edecek mi… Bu gibi çok fazla soru vardır kafanızda. Ama en önemlisi ve bazen de uykularınızı kaçıran o soru: Emeklerimin karşılığını alacak mıyım? İşte burada karşımıza çıkan tek dişi kalmış canavar: yetersizlik duygusu.

Bu yazıyı yazarken ülkenin durumundan ve imkanlardan bahsetmek geldi aklıma. Ama en nihayetinde şikâyet etmiş olacağım için bundan hemen vazgeçtim. Şikâyet etmenin kötü olduğunu söylemiyorum, kendi içimde şikâyet ettiğim oluyor. Ama sık şikâyet etmek bir süre sonra insana yük olmaya başlıyor ve ilerlerken hep kendinize yüklediğiniz o yüke bakmaya başlıyorsunuz. Bir de bakmışsınız ki o yükle oturuyor, ona bakıyor ve ileriye bakamıyorsunuz. Kalkıp yürümek varken neden kendimize bulduğumuz bir yükle oturalım.

Şikâyetten de daha beter bir canavar var içimizde. O da kendimizi çevremizle karşılaştırmak. Hatta içinde bulunduğumuz şartları göz ardı ederek kendimizi başkalarıyla kıyaslıyoruz. Bazen koşullar bir hedefe ulaşmamızda işimizi kolaylaştırırken bazen zorlaştırır, bu başkaları için de geçerlidir. Herkesin sahip olduğu avantajlar ve dezavantajlar vardır. Herkes yarışa aynı noktadan başlamaz. Bazı hedeflere ulaşmak için bize yardımcı olan yeteneklerimiz ve imkanlarımız vardır, bazılarında bunlar daha azdır. Dezavantajlı olabildiğimiz ya da başkalarının bizden daha avantajlı olduğu durumlarda karşılaştırma yapmak kendimize haksızlıktır. Çünkü iki insan arasındaki koşular asla ama asla bire bir aynı olmaz. Tek yumurta ikizi olsanız bile.

Emeklerinizin karşılığını beklediğiniz zamanda göremediniz, olumsuzluklara odaklanıp şikayet ediyorsunuz ve karşılaştırma yapma batağına battınız. Tebrikler, nur topu gibi bir yetersizlik duygunuz oldu! Benim son aylarda yaşadığım deneyimin ismi bu. Kafamda çok yüksek hedefler ve sırtımda bu yük var. Ama farkındalığım yüksek olduğundan ve olaylara daha nesnel bakmaya kendimi zorladığım için bazen bu yetersizlik duygusunu küçültebiliyorum. Belki bu düşünceler sizlere de bu duyguyla baş etmeniz için yardımcı olabilir. Bu yüzden yazının devamında size olaylara nesnel bakmayı öğretmeye çalışacağım.

Çabaların Karşılığını Hemen Alamayabiliriz, Eşiği Atlamamız Gerekebilir

James Clear, Atomik Alışkanlıklar kitabında verilen çaba ve alınan başarı hakkında önemli bir noktaya parmak basıyor. O da şu: Bir oda -5 derece ve yanınızda bir buz var. Oda yavaş yavaş ısınmaya başlıyor ve sıcaklık git gide düşüyor. -4, -3, -2.9, -2.6, -2.4… Oda ne kadar ısınırsa ısınsın buz aynı formunda. Ama odanın sıcaklığının 0 dereceyi bulduğu an buz erimeye başlıyor. Buradaki ana fikir şu, emeklerimiz karşılığını birikerek gösterir, hemen değil. Bu nedenle de belki çok yaklaştınız ama daha o eşiği atlayamadınız, bunu bilemezsiniz.

Başarıya Ulaştığında Karşına Yeni Sorunlar Çıkacak

Psikoloji bölümünden mezun olur olmaz bir yüksek lisansa kabul aldım. Üniversiteyi kazanmaktan sonraki büyük başarılarımdan biri bu. İçinde bulunduğum arkadaş grubuma göre bu başarım takdir gördü. Çünkü lisanstayken sınavlara çalışmak ve aldığın puanlarla kabul almak kolay bir şey değil. Sonra ne oldu peki? Yüksek lisansa başladığımda sınıfımda çok güzel şirketlerde işi olan ve aile kurmuş insanları gördüm. Bu alanlar benim hayatımda şu an çok belirsiz. Peki ben ne yaptım? Yüksek lisans arkadaşlarımı deli dehşet kıskanarak depresif bir dönemden geçtim (sınıf arkadaşlarımın hepsi aşırı tatlı insanlar bu arada).

Yani yüksek lisansı kazandım artık oldum dediğinizde bile karşınıza yeni sorunlar çıkıyor; iyi bir işim olacak mı, ne kadar kazanacağım, peki aile kurmaya ne kadar yakınım… Ama size şunu söyleyeyim, benim kıskandığım insanların hayatları benim ulaşmak istediğim bir hayat ama tamamen dertsiz tasasız bir hayat değil. Mesela çalışırken yüksek yaparak ders çalışmak zorundalar, bazıları belki de iş ve eğitim arasında ailesine zaman ayırmakta zorlanıyor ve yetiştirmeleri gereken çocuklar veya ilgilenmeleri gereken evleri var. Onlara göre de belki benim hayatım dertsiz tasasız. Çünkü tek odağım yüksek lisans. Kim bilebilir?

Yaptığın Şeyde Başarılı Olmanın Birden Fazla Yolu Var

Ben bunun farkına terapistim sayesinde vardım. İyi bir akademik kariyer istiyordum ve hedefim YDS’ydi. O zaman da dizginlemeye çalıştığım yetersizlik hissi nüksetmişti. Terapistim de bana hayatımı sadece YDS’den iyi puan almaya adadığımı ve sanki bu puanı alamazsam kariyerimin çok kötü olacağını hissettiğimi söyledi. Hayat siyah ve beyazlardan ibaret değildir. Beyazı bulamazsak yerine başka bir rengi seçebiliriz. Ben de B planları oluşturmaya başladım. Kötü puan alırsam en kötü ne olur? Geçici bir iş bulur ve sınava tekrar hazırlanırım ya da eğitimler alır ve daha başka bir kariyer yolu edinirim. Ve inanın ki tek çarenin bir yol olmadığını gördüğünüzde kendinizi çok iyi hissediyorsunuz.

Kendini Diğerleriyle Karşılaştırma

Daha önce de dediğim gibi, kendimize yaptığımız en büyük haksızlık başkalarıyla karşılaştırılmaktır. Bunu çok fazla yerde duyduğunuz için saçma gelmeye başladığını biliyorum. Kendinizi kendinizle karşılaştırmalısınız falan… Ama kendinizi başkalarıyla karşılaştırdığınızda aklınıza şu gelsin: Siz bir kümeste yumurtlayan bir tavuk değilsiniz, o yüzden yumurtaları karşılaştırmanın anlamı yok. Tavuk metaforuyla kastettiğim şu, insan çok karmaşık ve çok özgün bir canlı. Bir tavuk için bile koşullar aynı değilken ve yumurtlama sayısı değişiyorken insanın çıktıları nasıl aynı olsun? Deneyimlerimiz, yeteneklerimiz, duygularımız, genetiğimiz ve içinde bulunduğumuz koşullar çok çok farklı. Bazılarımız dezavantajları avantaja çevirir mesela. Kimin ne yapacağı ve nasıl başarılı olacağı konusu aynı değil. O yüzden kendi hikayemize odaklanmak daha faydalı olabilir.

Başarıya Değil Sürece Odaklan, Kendini Sabote Etmenin Önüne Geç

Yine Atomik Alışkanlıklar kitabından bir alıntı yapacağım. James Clear, başarıya giden yolda hedefe değil yola odaklanmak gerektiğini söylüyor. Peki neden? Çünkü hedefimiz ulaşmak istediğimiz sonuçtur ve sürekli ona odaklandığımızda dikkatimiz dağılır. Aynı zamanda kazanan ve kaybeden kişilerin hedefleri de aynıdır, onları farklı olan oyuna odaklanma kapasiteleridir. Sürece odaklandığınızda hedefinizin ilerisine de geçebilirsiniz. Tek yapmanız gereken kendinizi yaptığınız şeye vermektir.

Yüksek lisansa başladığımda gelecek kaygım arttığı için bir psikologla görüşmeye karar vermiştim. Yaptığımız konuşmada bana psikoloji alanında ne yapıp ne yapmayacağını yolda öğrendiğini ve direkt net bir kariyer planı yapıp bunda üst düzey başarı elde etme gibi bir beklentinin biraz gerçek dışı olabileceğini söyledi. Gerçekten de öyle, sadece psikoloji alanında değil hayatta da böyle. Bazen bir hedefe ulaşmak istersiniz ama yolda karşınıza zorluklar çıkar. Rotanız gerçekten de yolda belirlenir.

Yetersizlik Canavarı Tamamen Pes Etmeyecek, İleriki Bölümlerde Karşına Çıkmasına Hazır Ol

Akademik kaygıları için terapiye gitmiş ve başarı odaklılık üzerinde kendini rahatlatmaya çalışmış biri olarak diyebilirim ki bu duygu tamamen gitmiyor ve gitmeyecek. Bazen çok azaldığını ve rahatça nefes alabildiğinizi hissediyorsunuz. Bazen de hiç beklemediğiniz bir anda tekrar geliyor. Bunun çok insani bir şey olduğunu kabul etmemiz gerek. Çünkü artık temel görevlerini yerine getirmekle uğraşan ve bir avuç insanı tanıyan ilkel topluluklarda yaşamıyoruz. Her gün sosyal medyada birilerini görüyoruz ve asla alakamız olmadığı halde kendimizi onlarla karşılaştırıyoruz. Bazen istemediğimiz şeylere bile özeniyoruz. Bunun yanında artık entelektüeliz ve çok fazla şey biliyoruz. Önceki kuşaklara göre bizden beklenen çok şey var, büyükannenizden eve bakması ve çocuk yetiştirmesi bekleniyorken sizden hem bunu yapmanı hem de çalışma hayatına girmeniz bekleniyor. Erkekler için de şu örneği verelim, büyükbabanızdan tarla sürüp para kazanması bekleniyorken sizin milyonlarca kişi arasında sivrilmeniz ve en para kazandıran işi bularak ev, araba sahibi olmanız bekleniyor.

Yetersizlik duygusu başa çıkması zor bir duygu olsa da hayatımızın bir şekilde içinde. Bu duyguyu deneyimlemeyen bir insan yoktur. Kendimce bu yazımda sizlere hayatımda fark ettiğim ve yetersizlik duygumu arttıran unsurlardan bahsetmeye çalıştım. Unutmayın ki bu duygu sonsuza kadar sürmüyor ve onunla bilişsel olarak savaşabiliyorsunuz. Savaşamadığınızı düşündüğünüzde de sosyal çevrenizden destek almaktan çekinmeyin. Güvenilir bir arkadaş, bu yetersizlik hipotezlerinizi kolayca çürütecektir.

Diğer yazılarıma buradan ulaşabilirsiniz. Görüşmek üzere!

Görsel Kaynakları

Öne Çıkan Görsel: Onedio

Görsel 1,2 ve 3: Pinterest

Editör: Gülbin Daldal

Yorum Bırak