Dededen Toruna Bağımlılık: Kumar ve Oyun

Dededen Toruna Bağımlılık: Kumar ve Oyun

Bağımlılık; fiziksel veya psikolojik olarak zararlı olduğu öngörülmesine rağmen doğuştan ihtiyacı olmayan bir nesneye, bireye veya maddeye karşı durdurulamaz bir ihtiyaç ve istek duymak olarak tanımlanabilmektedir. Madde bağımlılığı, uyuşturucuyu arama ve alma kompulsiyonu, alımın sınırlandırılmasında kontrol kaybı ve maddeye erişimin engellenmesi durumunda olumsuz bir duygusal durumun ortaya çıkması ile karakterize, kronik olarak tekrarlayan bir bozukluktur. Kimin bağımlı olduğu, neye bağımlı olduğu ve bağımlılığın şekli ve motivasyonu konusunda geniş çeşitlilik gösterir.

Amerikan Psikiyatri Birliği’nin Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Sınıflandırmasına (DSM-5) göre madde ile ilişkili bozukluklar; on farklı madde kümesini kapsar ve beynin ödül sistemini etkileyerek entoksikasyon, yoksunluk ve kullanıma bağlı çeşitli ruhsal bozukluklara yol açarlar. İnsanların doğal yollarla ve kendiliğinden baş edemedikleri ihtiyaçlarını ve streslerini gidermeye yönelik bir eğilimi vardır. İlk başta keyif almak ve/veya stresle başa çıkmak için gösterilen bu istemli davranışın kompulsif davranışa dönüşmesiyle karakterize olan bağımlılığın temeldeki yapısal işlevi beyindeki nörokimyasal tepkimelerle gerçekleşmektedir. Hem genetik hem de çevresel etkenler bir araya geldiğinde bağımlılık tablosu oluşabilir. Bağımlı kişinin davranışı bağımlı olduğu maddeye ve davranışa köleleşmeye doğru gider.

Olumlu pekiştirme bağımlılığın önemli bir özelliğidir. Bu özelliğin en önemli göstergesi kişinin kullandığı maddeyi arayış içerisine girmeye başlamasıdır. Bağımlılığın psikolojik evresinde en önemli dönem maddeye karşı aşermenin ve önlenemez isteğin oluştuğu dönemdir. “Dürtüsellik” olarak da bilinen bu evrede en etkili beyin bölgesi ventral striatumdur. Bu süreç devam ettikçe birey kullandığı maddeden daha az keyif almaya başlar ve başlangıçta kullandığı miktarlardan daha fazla madde almaya başlar. Bu evre tolerans gelişme evresidir. Madde kullanımına devam edilmesine ve etkinliğin bitmesine engel olunamayan bu dönemde en önemli beyin bölgesi dorsal striatumdur. Bu dönem aynı zamanda “kompulsivite” olarak da adlandırılır. Maddeye karşı fiziksel evrenin geliştiği bu dönemde maddenin kronik kullanımına bağlı olarak beyinde ters adaptasyon gelişir.

Fiziksel bağımlılığın en önemli göstergesi, kullanılan maddenin aniden kesilmesi durumunda kişide yoksunluk krizleri ya da belirtilerinin görülmesidir. Bu belirtiler her madde ya da kişi için aynı olmamakla beraber bazen hafif bazen de ölümcül olabilir.

DSM-5’te ilk kez “Maddeyle İlişkili Olmayan Bozukluklar” da yer almıştır. Şu an için bu grupta davranışsal bağımlılıklar arasında Kumar Oynama Bozukluğu yer almaktadır ancak güncel literatür incelendiğinde geçmişte özellikle eroin, kokain ya da esrar gibi çeşitli maddelere olan düşkünlük olarak kullanılan bağımlılık kavramının, günümüzde sosyal yaşantılardaki değişimlere de bağlı olarak kullanım çerçevesini genişletmiş ve kumarın yanı sıra internet, internette oyun oynama, alışveriş, telefon, egzersiz gibi farklı davranışsal aktiviteleri de içine almaya başladığı görülmektedir.

Farklı bağımlılık tiplerine sahip olma ve bağımlılığa yol açan maddelerin kullanımı sadece bu durumu yaşayan bireyi değil aynı zamanda çevresindeki bireyleri ve içinde bulundukları toplumu da önemli oranda etkilemektedir. Bu doğrultuda bağımlılık; sosyal, biyolojik, ekonomik ve hukuki boyutları olan bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Bağımlılık oluşmasına neden olan maddeler ventral striatumda dopamin salınımını artırmaktadır. Dopaminin motivasyondaki rolünün yalnızca “istemek” ile sınırlı olduğu öne sürülmektedir. Motivasyon aynı zamanda davranışlarımızın yürütücü gücü olarak da tanımlanabilmektedir. Motivasyonun önemli bir parçası olan ödül sistemi, uyaranlara gerekli cevapları verme ve amaca yönelik davranışların geliştirilmesi için ortaya çıkan bir güdü olarak da açıklanabilir.

Bağımlılığın alkol, nikotin ve eroin gibi uyuşturucu ve kimyasal maddeler yüzünden gerçekleşen bir durum olarak kabul eden yaygın inanışın aksine davranış bilimi, bir kişiyi uyarabilen herhangi bir kaynağın bağımlılık yapabileceğini düşünmektedir. Günümüzde davranışsal bağımlılığın tanımı oldukça tartışmalı bir konudur. Madde ile ilişkili olmayan bağımlılık kavramı, bireyin hayatına zarar vermesine karşın belirli bir davranışı sergilemeye kontrol edilemez bir istek duymasını ve tekrarlanan haz verici davranışsal örüntüler göstermesini içermektedir. Esasen, “davranışsal bağımlılık” terimi ilk olarak 1990 yılında Isaac Mark tarafından zarar verici yönde davranmak için duyulan tekrarlı dürtüler olarak tanıtılmıştır. Alışveriş, cinsellik, internet ya da cep telefonu kullanma gibi bazı davranışsal bağımlılıklar günlük yaşamın bir parçası sayılabilecek aktiviteler iken kleptomani ya da kumar oynama gibi diğer bağımlılıklar patolojik olarak kabul edilmektedir. Buradan davranışsal bağımlılık kavramının heterojen yapısı kolay bir şekilde gözlenebilmektedir. Goodman’ın davranışsal bağımlılık için önerdiği ilk tanı kriterleri şu şekildedir:

  • Belirli bir davranışı gerçekleştirmek için dürtülere direnmede yinelenen başarısızlık.
  • Davranışın gerçekleşmesinden hemen önce artan gerilim/heyecan duygusu.
  • Davranışta bulunma anında yaşanan zevk veya rahatlama.
  • Davranışta bulunurken kontrol eksikliği veya kaybı hissi.
  • Aşağıdaki dokuz kriterden en az beşi:
    • Davranışla veya davranışa hazırlık niteliğindeki faaliyetlerle sık sık meşgul olma.
    • Davranışı amaçlanandan daha fazla veya daha uzun bir süre boyunca ve sık sık gerçekleştirmek.
    • Davranışı azaltmak, kontrol etmek veya durdurmak için tekrarlanan çabalar.
    • Davranış için gerekli faaliyetlerde, davranışta bulunmada veya etkilerinden kurtulmada çok fazla zaman ve kaynak harcama.
    • Mesleki, akademik, ev içi veya sosyal sorumlulukların yerine getirilmesi beklendiğinde sık sık davranışta bulunma.
    • Davranış nedeniyle önemli sosyal, mesleki veya eğlence etkinliklerinden vazgeçilmiş veya azaltılmış olma.
    • Davranışın neden olduğu veya şiddetlendirdiği; kalıcı veya yineleyici bir sosyal, finansal, psikolojik veya fiziksel sorun olduğunun bilinmesine rağmen davranışın devam etmesi.
    • Tolerans: Aynı yoğunlukta devam eden davranışla istenen etkiyi veya azalan etkiyi elde etmek için davranışın yoğunluğunu veya sıklığını artırma ihtiyacı.
    • Davranış gerçekleştirilemediğinde yaşanan huzursuzluk veya sinirlilik gibi olumsuz duygular.
  • Rahatsızlığın bazı semptomlarının en az 1 ay devam etmesi veya daha uzun bir süre boyunca tekrar tekrar ortaya çıkması.

Son zamanlarda yapılan bir çalışmada davranışsal bağımlılıkların tanı ölçütleri için iki tane dâhil etme ve dört tane dışlama ölçütü belirtilmiştir. Dâhil etme ölçütleri; davranıştan kaynaklı olarak işlevsellikte önemli bir bozulma ve uzun süredir devam eden sıkıntı şeklinde tanımlanmıştır. Dışlama ölçütleri ise; depresyon bozuklukları gibi belirtileri daha iyi açıklayan bir başka tanının bulunması, aktivitenin kişinin özgür iradesi olması, işlevsellikte bir bozulmanın olmaması ve davranışın bir başa çıkma biçimi olarak ortaya çıkmasıdır. Ancak, son yapılan çalışmalarda psikolojik bozuklukları olan birçok bireyin duygusal ve bilişsel problemleriyle başa çıkmak için sergilediği ve tanı ölçütleri içerisinde kabul edilen uyum bozucu davranışlarının olduğu, aynı durumun davranışsal bağımlılıklar için de geçerli olması gerektiği ileri sürülmektedir.

Bunların yanı sıra, davranışsal bağımlılıkların psikiyatrik sınıflandırmadaki yerinin obsesif-kompulsif ve ilişkili bozukluklar kategorisinde mi yoksa bağımlılık kategorisinde mi olacağı da tartışmalı bir konudur. Hem davranışsal bağımlılıklar hem obsesif-kompulsif ve ilişkili bozukluklar yineleyici ve problemli davranışları içermesine rağmen, bu bozukluklar arasında belirgin farklar olduğu görülmektedir. Örneğin, obsesif-kompulsif bozukluğu (OKB) olan bireyler aşırı şüpheye sahip olduklarını bildirirken, davranışsal bağımlılığa sahip olan bireylerde bu durum gözlenmez. Aynı zamanda, davranışsal bağımlılıkların hazcı doğasına karşın OKB çoğunlukla egoya yabancı davranışlarla ilişkilidir. Epidemiyolojik çalışmalar OKB ve davranışsal bağımlılıklar arasındaki eş tanı oranının dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ya da yeme bozukluğu gibi diğer bozukluklar ile davranışsal bağımlılıklar arasındaki eş tanıdan daha az olduğunu öne sürmektedir. Bu durum, davranışsal bağımlılıkların obsesif-kompulsif ve ilişkili bozukluklar kategorisinde yer almaması gerektiğine dair bir kanıt olarak kabul edilmektedir.

Oyun Bağımlılığı

Video oyunu oynama en popüler boş zaman aktivitelerinden biri olmasına karşın, bilimsel araştırmalar kimi zaman bu davranışın problemli hale gelebileceğini ve bireyin işlevselliğinde bozulma yaratabileceğini göstermektedir. Yakın zamana kadar aşırı oyun oynama davranışını tanımlamak için kullanılan terimlerin (örneğin, oyun bağımlılığı, dijital oyun oynama, problemli çevrimiçi oyun oynama, kompulsif oyun oynama, patolojik oyun oynama vb.) çok çeşitli olduğu ve ortak bir terim üzerinde uzlaşmaya varılamadığı görülmektedir. Ancak “İnternette Oyun Oynama Bozukluğu”nun DSM-5’in III. Bölümünde yer almasıyla ve yeni bir tanı kategorisi olarak önerilmesiyle birlikte bu davranış resmi bir tanım kazanmıştır.

İnternette oyun oynama bozukluğu etiyolojisi ve gelişimi hakkındaki çalışmaların yeterli bulunmaması sebebiyle henüz resmi bir psikiyatrik bozukluk olarak kabul edilmemiştir ve bu alanda daha fazla çalışma yapılmasının gerekli olduğu belirtilmiştir. Oyun bağımlılığını “coşkulu bir şekilde oyun oynamak”tan ayıran temel nokta, bu eylemin yol açtığı ciddi olumsuz sonuçlardır. Oyun bağımlılığı kişilerin psikolojik, sosyal ve fiziksel sağlıkları olmak üzere hayatlarının birçok alanında olumsuz etkiler bırakmaktadır. İnternette Oyun Oynama Bozukluğunu tanımlayabilmek için DSM-5’te 9 ölçüt sunulmuştur:

(1) zihnin internet oyunları ile meşgul olması,

(2) internette oyun oynama eylemi gerçekleşmediğinde içe çekilme belirtileri gösterme,

(3) internette oyun oynanan zamanın arttırılmasına ihtiyaç duyma (tolerans geliştirme),

(4) internet oyun oynamayı kontrol etmeye yönelik başarısız girişimlerde bulunma,

(5) internette oyun oynama dışındaki hobilere ve aktivitelere karşı ilgiyi kaybetme,

(6) psikososyal problemlerin farkında olunmasına rağmen aşırı şekilde internette oyun oynamaya devam etme,

(7) aile üyelerini, terapisti ve diğerlerini internette oyun oynama miktarı hakkında kandırma,

(8) olumsuz ruh halinden kaçmak için internette oyun oynama

(9) internette oyun oynama sebebiyle önemli bir ilişki, iş, eğitim ya da kariyer kaybı.

Geçtiğimiz birkaç yıl boyunca yapılan araştırmalarda, çevrimiçi oyunların gerçek hayattaki yetersizlik hissinin bir telafisi olabileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda, çevrimiçi oyunların oyuncuların başarı hissetmesini sağlayarak, kişileri daha fazla kazanmak ve kendileriyle gurur duymak motivasyonuyla oyun oynama davranışına ittiği söylenebilir. Ancak çevrimiçi oyunlar oldukça heterojen bir gruptur ve hangi faktörlerin oyun bağımlılığını yordadığı tam olarak bilinmemektedir.

Kumar Bağımlılığı

Kumar oynama genel anlamıyla bireyin değerli olarak gördüğü herhangi bir şeyi vermesi karşılığında yüksek bir kazanç elde edebileceği düşüncesiyle bir risk alma davranışıdır. Bu tanımın insan davranışının diğer birçok yönünü ve hemen hemen tüm insan olmayan hayvanların yiyecek arama, barınak arama ve yırtıcılardan kaçınma konusundaki günlük kararlarını kapsadığı söylenebilir. Bununla birlikte, kumar oyunlarındaki şans unsuru, bilişsel süreçler için bazı benzersiz problemler ortaya çıkarmaktadır. Doğal dünyadaki ortamların çoğu olasılıklıdır ve pekiştirmeli öğrenmeyle çalışan beyinler bu beklenmedik durumlara karşı mükemmel bir hassasiyetle gelişmiştir. Buna karşılık, kumar oyunları çoğunlukla tamamen rastgeledir, (slot makineleri, piyangolar, rulet) veya bir yetenek kümesi gerektirir (poker, spor bahisleri). Türk Ceza Kanunu’nda ise “kazanç amacıyla oynanan kar ya da zararı şansa dayalı oyun“ olarak tanımlanır.

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de kumar oynama ve kumara başlama yaşı düşmektedir. Özellikle son dönemde yasadışı bahis sitelerinin artmasıyla birlikte lise hatta ortaokul öğrencileri bile kumar oynama alışkanlığını edindikleri görülmektedir. Yeşilay, İstanbul özelinde yaptığı bir araştırma da lise öğrencileri arasında sanal ya da reel fark etmeksizin kumar oynayanların oranı %7, yine yapılan farklı bir araştırma ile Türkiye’ de yaş aralığı 18 ile 50 arasında değişen 5 milyon kişi yılda 50 milyar TL’lik bahis oynadığı görülmüştür.

Kumar Bozukluğu olarak da adlandırılan Patolojik Kumar Oynama, DSM-5 ile tanımlanan ilk madde dışı davranışsal bağımlılık olmuştur. Bununla birlikte DSM-5 sınıflandırması, bazı akademik görüşlerin patolojik kumar oynamayı Dürtü Kontrol Bozuklukları sınıfında olması gerektiği düşüncesinden yana olduğu için tartışmalara yol açmıştır. Patolojik kumar oynama ve madde kullanım bozuklukları arasındaki bazı ortak noktalar vurgulanabilir. Bu ortak noktalar arasında beyin işlevinin benzer nörobiyolojik temelleri ve bilişsel özellikler yer alır. Bu iki bozukluk sınıfının da birey için ödüllendirici yönleri olsa da bu ödül olumsuz pekiştirmeye dayanmaktadır.

Ayrıca patolojik kumar oynama ve madde kullanım bozuklukları benzer tanısal özelliklere sahiptir ve eş tanı oranları yüksektir. Farmakolojik ve bilişsel davranışsal temelli tedavilerinde birçok ortak yön vardır. Patolojik kumar oynama ve madde kullanım bozuklukları arasında ortak genetik zayıflıklar mevcuttur ve patolojik kumar oynama ve madde kullanım bozukluğunun patolojik kumar oynama davranışına sahip olan bireylerin birinci derece akrabalarında kontrol akrabalarına kıyasla bir birlikte kümelendiği gözlemlenmiştir. Örneğin Grant ve arkadaşları tarafından ana hatlarıyla belirtildiği gibi, patolojik kumar oynamanın bir bağımlılık bozukluğu olarak sınıflandırılmasına karşı olan argümanlar, patolojik kumar oynamayı bir dürtü kontrol bozukluğu olarak sınıflandırmaya gerek kalmadan reddedilebilir. Öne sürülen argümanlardan biri, patolojik kumar oynama ve majör depresyon arasında ortak genetik kırılganlık faktörlerinin bulunması göz önüne alındığında, patolojik kumar oynamayı bir bağımlılık olarak düşünmenin erken olduğuydu.

Kumar oynama bozukluğunu etkileyen birçok faktörün olduğu yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. Bunlar arasında kalıtsal özellikler, sigara alkol ve madde kullanımı, medeni ve gelir durumu, eğitim durumları gösterilebilir. Yapılan bir araştırmada, patolojik kumar oynama bozukluğu olan bireylerin sıklıkla heyecan arama davranışlarında bulunduğu görülmüştür. Bu davranışlar: riskli cinsel birliktelik, macera sporları, riskli alkol ve madde tüketimi gösterilebilir.

Psikolojik ve davranışsal ortak noktalarının dışında kumar ve oyun oynamak sosyolojik olarak da birbirleriyle bağlantılıdır. Tarihsel olarak iki olgunun da insanlık tarihinde çok eskiye dayanması her kültürde bu olguların köklü bir şekilde yerleşmesine neden olduğu gibi toplumların gözünde bu aktiviteleri çok sık yapanlar bir başka deyişle bağımlı olan bireylerin kimlikleri de bu oyun ve kumar üzerinden oluşmaya başlamış ve bireyler “kumarbaz” ve “gamer (oyuncu)” olarak sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmalar ve aktivitelerin kendi doğaları gereğince bireyler hem sosyalleşme imkanına sahip olmuş hem de ortak ilgi alanları olan diğerleriyle beraber toplum gözünde izole edilmiştir.

*Eğer bu yazıyı beğendiyseniz “Pornografi Bağımlılığı” yazımıza göz atmayı unutmayın!

Kaynaklar

Alavi, S. S., Ferdosi, M., Jannatifard, F., Eslami, M., Alaghemandan, H., ve Setare, M. (2012). Behavioral addiction versus substance addiction: Correspondence of psychiatric and psychological views. International journal of preventive medicine, 3(4), 290.

American Psychiatric Association. (2022). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed., text rev.). https://doi.org/10.1176/appi.books.9780890425787

Clark, L. (2014). Disordered gambling: the evolving concept of behavioral addiction. Annals of the New York Academy of Sciences, 1327(1), 46-61.

Goodman, A. (1990). Addiction: definition and implications. British journal of addiction, 85(11), 1403-1408.

İncekara, H. İ., Taş, B. (2022) Yetişkinlerde kumar bağımlılığı ile ilişkili sosyodemografik değişkenlerin incelenmesi. Bağımlılık Dergisi, 23(4), 1-1.

Karakuş, B. N., Özdengül, F., Görmüş, Z. I. S. ve Aysu, Ş. E. N. (2021) Bağımlılık fizyopatolojisine genel bakış. KTO Karatay Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, 2(3), 158-166.

Kardefelt‐Winther, D., Heeren, A., Schimmenti, A., van Rooij, A., Maurage, P., Carras, M., Edman, J., Blaszczynski, A., Khazaal, Y. ve Billieux, J. (2017). How can we conceptualize behavioural addiction without pathologizing common behaviours?. Addiction, 112(10), 1709-1715.

Kaya, E., Akpınar, D., ve Akpınar, H. (2019). Bağımlılığın patofizyolojisi. Muğla Sıtkı Kocaman Üniversitesi Tıp Dergisi, 6(3), 166-170.

Kobb, G. F. (1992). Drugs of abuse: Anatomy, pharmacology and function of reward pathways. Trends in Pharmacological Sciences, 13, 177-184.

Koob, G. F. ve Le Moal, M. (2008). Addiction and the brain antireward system. Annual Review of Psychology, 59, 29–53.

Sanal, Y., Hamzaoğlu, N. ve Türk, B. (2020). Üniversite öğrencilerinin kimyasal ve davranışsal bağımlılıklara ilişkin bakış açıları ve bilgi düzeyleri. Bağımlılık Dergisi, 21(1), 44-55.

Sümer, N., Oruçlular, Y. ve Çapar, T. (2015). Bağlanma ve bağımlılık. Bağımlılık Dergisi, 16(4),192-209.

Mann, K., Fauth‐Bühler, M., Higuchi, S., Potenza, M. N.,  ve Saunders, J. B. (2016). Pathological gambling: a behavioral addiction. World Psychiatry, 15(3), 297.

Nazlıgül, M. D. ve Yılmaz, A. E. (2019). Oyun bağımlılığı ve egzersiz bağımlılığına davranışsal bağımlılık çerçevesinden bakış. Bağımlılık Dergisi, 20(2), 97-108.

Turton, S., ve Lingford-Hughes, A. (2016). Neurobiology and principles of addiction and tolerance. Medicine, 44(12), 693-696.

Uzbay, İ. T. (2009). Bağımlılık yapan maddeler ve özellikleri. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Tıp Fakültesi Meslek İçi Sürekli Eğitim Dergisi, 6, 16-33.

Görsel: freepik.com

Editör: Gülbin Daldal

Yorum Bırak