Yeme Bozuklukları: Yordayıcıları ve Tedavisi

Yeme bozuklukları tüm toplumlarda sık görülen, genellikle erken ergenlik döneminde başlayan ve erişkin dönemde de süren, uzun süreli tedavi gerektiren, ölüm oranları yüksek (%10-15) psikiyatrik bozukluklardandır (Altınyazar ve Maner, 2014). Ruhsal Bozuklukların Tanımsal ve Sayımsal El Kitabı – 5 (DSM-5) yeme bozukluğunu; anoreksiya nervoza, bulimia nervoza, tıkanırcasına yeme bozukluğu, pika, geviş getirme bozukluğu, kaçınıcı/kısıtlı besin alımı bozukluğu, diğer belirlenmiş beslenme ve yeme bozuklukları ve belirlenmemiş beslenme ve yeme bozuklukları şeklinde 8 farklı başlık altında tanımlamaktadır (Köroğlu, 2015). Anoreksiya nervoza, yeme bozuklukları içerisinde ve hatta psikiyatrik bozukluklar içerisinde ölüm oranının en yüksek olduğu durumdur (akt. Ergüney, 2012). 

Genel olarak ele alındığında yeme bozukluklarının odak noktası kişilerin kilo ve beden görünümüne aşırı önem vermesi, kilo almayla ilgili aşırı endişeler sonucunda oluşan dengeleyici davranışlardır (Okumuş ve ark., 2016). Yeme bozukluklarının gelişimi çok etkenli (aile işlevselliği, ailede yeme bozukluğu öyküsü, düşük benlik saygısı, duygudurum bozuklukları, madde kötüye kullanımı, obezite, kilo ve yemek uğraşları, Obsesif-Kompulsif Bozukluk-OKB, kötü olaylara maruz kalma öyküsü, cinselliğin kabulu ve ergenlik problemleri gibi) yaklaşımlarla açıklanmaktadır (akt. Erol ve ark., 2002). Teorik açıdan bakıldığında aile, akranlar ve medya tarafından uygulanan zayıflık baskısı, zayıf ideallerin içselleştirilmesine ve görünüşe aşırı önem vermeye yol açabilmektedir (Ergüney, 2012). Kişi kendi görünüşünün fiziksel olarak yeterince çekici olmadığı ve daha çekici olması gerektiği gibi düşüncelere kapılabilir. Bu durum da kişide beden memnuniyetsizliğine sebep olur. 26 ülkede toplam 7,434 kişi üzerinde yürütülmüş olan Body Project I araştırmasının sonuçlarına göre; beden memnuniyetsizliği ve zayıf olma arzusu özellikle üst sosyoekonomik seviyede neredeyse kültürden bağımsız olarak yaygın görülmekte, yüksek vücut kitle indeksi ve batılı medyaya maruziyet beden memnuniyetsizliğini artırmaktadır (Ergüney, 2012). Yeme bozukluklarının gelişiminde genetik, psikolojik ve sosyokültürel pek çok etmen rol oynadığı için yeme bozukluğu geliştirmeye yatkınlığı olan kişilerin medyada sunulan zayıf imgelerden daha çok etkilenmesi olasıdır (akt. Ergüney, 2012).

 

Yeme bozuklukları vakalarında genellikle kadınlar tanı almaktadır ve klinik tabloya pek çok psikiyatrik ve medikal problem eşlik edebilir. Yeme bozukluğu ile depresyon, anksiyete, madde kötüye kullanımı ve özkıyım gibi uzun dönemli ruhsal ve sosyal sorunların ilişkili olduğu bilinmektedir (Çelik ve ark., 2016). Godt tarafından yapılan bir çalışmanın sonuçları, her üç yeme bozukluğu hastasında en az birinin kişilik bozukluğu tanısı olduğunu göstermiştir (Batum, 2008). Örneğin, anoreksik hastalarda obsesif, bulimik hastalarda ise bağımlı kişilik özelliklerinin baskın olduğu bulunmuştur. Kapsamlı bir gözden geçirme çalışması, bulimia nervozalı hastalarda sınır kişilik bozukluğuyla bağlantılı olan yüksek düzeyde dürtüsellik ve heyecan arama özelliklerinin görüldüğünü belirtmiştir (akt. Batum, 2008). Yeme bozuklukları için önemli olan kavramlardan biri de ‘beden imgesi bozukluğu’dur. İlk kez Hilde Bruch tarafından ‘bireyin aşırı zayıf olmasına karşın bu durumdan endişe duymaması ve görünümünün normal olduğunda ısrar etmesi’ şeklinde tanımlanan beden imgesi bozukluğu, DSM-V’te anoreksiya nervoza ve bulimia nervoza için tanı kriteri olarak yer almaktadır (Ergüney, 2012). Araştırmacılar genelde beden imgesini bireyin kilo, şekil ve görünümünün içsel temsili olarak tarif etmektedirler (akt. Ergüney, 2012). 

Tedavi sürecinde hastanın motivasyonu da oldukça önemlidir. Vakaların çoğunlukla kendi kararları dışında tedaviye getirilmeleri, kendisi tedaviye gelen vakalarda ise tedaviye başvurunun geç olması, tedavi reddi ya da tedaviyi yarıda bırakma oranı sık karşılaşılan ve tedavi motivasyonu düşüklüğü ile ilişkilendirilen sorunlardır (akt. Ergüney, 2012). Yeme bozukluğunda tedaviyi yarıda bırakma ve başarısız tedavi sonuçları son 16 yılda yaklaşık iki katına çıkmış olup her 10 hastadan neredeyse 4’ü tedaviyi bırakmaktadır (akt. Ergüney, 2012). Yapılan çalışmalarda depresif semptomlardaki artış tedavi motivasyonundaki düşüşle ilişkilendirilmekte, vakaların depresyon düzeylerinin yüksek olması durumunda tedaviye yönelik motivasyonlarının azaldığı görülmektedir (akt. Okumuş ve ark., 2016). Fennig ve Hadas’ın yeme bozukluğu vakalarında yaptığı çalışma ise şiddetli depresyon varlığında hastalığın kronikleşmesinin yanı sıra yalnızca tedavi değil yaşama karşı genel bir motivasyon kaybının ortaya çıktığını göstermektedir (Okumuş ve ark., 2016). Teorik olarak vakalar semptomları üzerinde kontrol kazanmaya başladıkça öz etkinlikleri artmakta ve bu da depresif semptomlarda düşüşe yol açmaktadır. Vakaların semptom şiddetine göre umutsuzluk düzeyleri de yükseldiğinde, semptomlarını kontrol edebileceklerine dair inançları (öz etkinlikleri) azalmakta yani değişim için gerekli içsel motivasyondan yoksun olabilmektedirler (akt. Okumuş ve ark., 2016).

Tedavi sürecinde farklı ekollerden temel alan psikoterapi uygulamaları, davranışsal yöntemler, beslenme terapisi ve medikal tedavinin bileşenlerini içeren uygulamalar multidisipliner bir ekip tarafından uygulanmaktadır (akt. Ergüney, 2012). Anoreksiya nervozada beden ağırlığının artırılması, bulimia nervozada ise tıkınırcasına yeme nöbetlerinin azaltılması için beslenme uzmanı ile çalışmak gerekir. Hangi tedavi yöntemi tercih edilirse edilsin öncelikli amaç hastayla güven ilişkisini sağlamak üzerine olmalıdır çünkü önceki kişiler arası yaşantılardan kaynaklanan temel güven eksikliği, kontrolü elinde tutma gereksinimi, tedavi motivasyonunun çoğu zaman düşük oluşu sebebiyle bu hastaların tedaviye yönelik tutumu kararsızdır (akt. Ergüney, 2012). Kognitif-davranışçı psikoterapi en etkili tedavi yöntemlerinden biridir. Yanlış yeme tutumu ve beden ağırlığı ile aşırı uğraş hedeflenir. Kognitif-davranışçı psikoterapi temel semptom olan beden imgesi bozukluğunun düzeltilmesinde oldukça etkilidir . Yeme bozukluklarının tedavisinde, özellikle anoreksiya nervozada, aktarımın güçlüğü nedeniyle klasik psikanalizin yeri sınırlıdır. Psikodinamik psikoterapi ise, yeme bozukluklarının tedavisinde önemli bir yere sahiptir (Gürdal, 1999). Ayrıca yeme bozukluklarının tedavisinde aile terapisinin etkinliği giderek daha çok fark edilmektedir. Kimi araştırmacılar ailenin ele alınmadığı bir yeme bozuklukları tedavisinin başarısız olacağım öne sürerler. Bu tedavi daha çok ailesi ile yaşayan genç hastalarda etkilidir. Anoreksiya nervoza tedavisinde bulimia nervozaya göre yeri daha çok kabullenilmiş görünmektedir (Gürdal, 1999).

Araştırmalar anoreksiya nervozalı hastaların %50’sinde tam düzelme, %30’unde ise orta düzeyde düzelme görüldüğünü, %20’sinde ise hastalığın kronik bir şekilde devam ettiğini; bulimiya nervozada ise hastaların %50’sinde tam bir iyileşme %30’unda ise belirgin bir gelişim olduğunu göstermektedir (akt. Ergüney, 2012). Anoreksiya nervozalı hastaların yaklaşık %50’si ileride bulimik semptomlar geliştirmekte, iyileşen yeme bozukluğu hastalarının %33’ünde ise nüks görülmektedir (akt. Ergüney, 2012). 

 

Altınyazar, V. ve Maner, F. (2014). Yeme bozuklukları ve psikoz. Anadolu Psikiyatri Dergisi, (15), 84-88. doi: 10.5455/apd.38073 

Batum, P (2008). Kişilik bozuklukları ve yeme bozuklukları: Etiyolojik ilişkiler ve cevaplanmamış sorular. Türk Psikoloji Yazıları, 11(21), 65-73.

Çelik, S., Yoldaşcan, E. B., Okyay, R. A. ve Özenli, Y (2016). Kadın üniversite öğrencilerinde yeme bozukluğunun yaygınlığı ve etkileyen etkenler. Anadolu Psikiyatri Dergisi, (17), 42-50. 

Ergüney, F. E. (2012). Yeme bozukluğu hastalarında tedavi motivasyonu, beden imgesi ve depresyonun değerlendirilmesi. (Yayınlanmış yüksek lisans tezi). İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Erol, A., Topark, G. ve Yazıcı, F. (2002). Üniversite öğrencisi kadınlarda yeme bozukluğu ve genel psikolojik belirtileri yordayan etkenler. Türk Psikiyatri Dergisi, 13(1), 48-57.

Gürdal, A. (1999). Yeme bozuklukları ve tedavisi. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni, 9(1), 21-27.

Okumuş, F. E. E., Berk, H. Ö. S. ve Yücel, B. (2016). Yeme bozukluklarında tedavi motivasyonu ve yordayıcıları. Psikoloji Çalışmaları, 36(1), 41-64.

 

Öne Çıkan Görsel: Freepik

Görsel 1: Shutterstock

Leave a Reply