Yalnızlığın Psikopatolojisi
Yalnızlık, günümüz dünyasında kimileri tarafından bir kaçış, kimileri tarafından bir savunma mekanizması, kimileri tarafından sosyal içedönüklük fakat çoğu insan tarafından sosyalleşmek isteyip de bu adımın başarısızlıkla sonuçlanmasından dolayı sonunun patolojiyle bağdaştırılması hususunda kullanılan bir terim olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak her insan yaşamının, aylarının veya günlerinin belirli dönemlerinde yalnız kalmak istemiştir. Esasen bu durum beklediğimiz ve ihtiyaç dahilinde olması gereken, patolojik olmayan bir boyuttur. Burada, patolojik yalnızlık ile karıştırılmaması için bakılması gereken faktörlerden ilki, yaşanılan yalnızlığın sıklığıdır. Bahsedilen sıklığın herhangi bir karşılığı olmamasıyla beraber, bireyin gündelik aktivite fonksiyonlarının işlevine bakılması yeterli olacaktır.
Psikolojiye insan ihtiyaçları yaklaşımında bakıldığında yalnızlık, natürel olmayan, patolojik bir tecrübe/hastalığa benzeyen bir durumdur. Bu tecrübe, kişiler arası samimiyetin veya ulaşılabilir sosyal ilişkilerin yokluğu durumunda artabilir (Peplau ve Perlman, 1982). Depresyon olgusuyla yalnızlık hissi arasında da güçlü bir ilişki olduğunu bilmekteyiz. Kısa bir özet ile, yalnızlığın depresyona yol açabilecek psikolojik bir altyapıya zemin hazırladığı ifade edilebilir. Ters bir durum olan seçilen yalnızlık ile patolojik yalnızlığı birbiriyle karıştırmamak gerekir. Bu hatayı yapmamak için kendinizin veya bir yakınınızın hissettiği bu yalnızlığın; stres durumuna etkisine, kronik yorgunluğun sıklığına ve depresif semptomların gözlemlenebilmesiyle ayırt edilebilmesi mümkün olacaktır.
Yalnızlığın ölçümünün zor olması ve herhangi bir tanımı olmamasına ek olarak, bir insanın bu evrende yalnız hissettiğini veya yalnız kalmak zorunda olduğunun bir başkasına bildirme olasılığı çok düşüktür (Brage, Meredith ve Woodward, 1993). Çünkü insanoğlu, yalnızlığını diğer insanlarla paylaştığının bilincinde olduğunda, bu paylaşımın kimsenin istemeyeceği bir son olan tabiri caizse “uçsuz bucaksız, karanlık ve en önemlisi de bağımlılık yaratan yalnızlık kuyusunun dibi”ne hızlı bir şekilde itilmesiyle biteceğine inanmaktadır. Aslında hepimizin kullandığı, adeta bir savunma mekanizması haline getirmiş olduğumuz bu durum, tam tersi bir etki yaratmaktadır.
Yalnızlığın başlıca faktörlerinden olan hususları şu şekilde sıralarsak bir önceki cümleyi destekleyici bir açıklama karşımıza çıkabilir: Anlaşılmayacağını düşündüğü için kişi sahte bir şekilde davranmaya yönelebilir ya da topluma/çevresine uyumlu davranışları olduğunu kanıtlamaya çalışabilir. Bu durum ise gerçek hislerini inkar veya bastırma yoluyla sentezlemesine sebebiyet verir. Bu durum da bireyi yalnızlık ile daha çok pençeleştirmektedir. Halbuki, her birey yaşına bakılmaksızın bu hissi zaman zaman yaşar ve yoğun bir şekilde hisseder. Bunun bilincinde olan bir insan, kendisinde bulunan daha çok negatif yönde duran hislerini kolay tanımlar ve karşısındaki insana kolayca tasvir eder. Gerçek hislerin masaya yatırılmasından dolayı da ilişki güçlenir ve güven duyguları gelişir. Sonuç olarak da yalnızlığın giderilmesi için büyük bir adım atılmış olur. Ancak işin zorlayıcı kısımları, insanın kendi yalnızlığını dile getirmesi için karşısındaki insan ile bir güven ortamı oluşturması veya kişinin, karşısındaki insanın aynı hisleri yaşayıp yaşamadığı konusundaki gereksiz endişeleri olmuştur.
Özet olarak kişi, bu hissini en başta dile getirmek için karşısındakine güvenmelidir fakat dile getirdikten sonra da bu güven ilişkisi kurulabilir veya gelişebilir. Psikoterapi seanslarının olmazsa olmazı olan terapötik ittifakı geliştirmek için danışanın/hastanın yalnızlığıyla alakalı gerçek his ve düşüncelerini dile getirmesi de güven faktörüyle doğru orantılıdır.
Gelişen ve değişen dijital dünya ile birlikte yalnızlık, geniş bir kitleyi de etkisi altına almıştır. Sanal bağların artmasıyla gerçek insani bağların kurulması günden güne zorlaşmaktadır. Gelişen bu teknoloji insanı yalnızlığa daha çok sevk etmektedir. Çünkü duygusal destek almak, bazı gerçeklerle yüzleşmemek için ya da stres azaltma tekniği olarak sanal ilişki kurulabilmektedir.
Önceki paragraflarda bahsettiğimiz üzere, yalnızlığın tam anlamıyla deneysel bir tarafı olmamasından dolayı bilimsel açıdan araştırma konusu olmaktan uzak kalmıştır. Bunun yanında 2022 yılında Avrupa’da yapılan bir anket araştırmasında, yaşam boyu yalnız olduğunu düşünen insanların sayısı %13 olarak belirlenmiştir ve yalnızlık prevalansı yaş, gelir ve eğitim arttıkça azalmaktadır (Berlingier ve ark., 2023). Bu sonuçlarda, kültürün etkisini de göz ardı etmek doğru olmaz. Bireycilik-toplulukçuluk kültür boyutu sonuçlara etkisi olan bu faktörlerin en etkileyici kısımlarının başında gelmektedir. Türkiye’de, toplulukçuluk kültürü görece baskın bir şekilde yaşandığı için yapılan anketlerde veya araştırmalarda diğer ülkelere oranla daha iç açıcı sonuçlar gözler önüne gelmektedir.
Ayrıca, önemli bir konu olan ‘sen kendine yetersin’, ‘sana kendi ışığın yeter’ gibi mottolu kişisel gelişim nidalarının da sadece göz boyamak için tasarlanmış olduğunu unutmamak gerekir. Öz güven adı altında öz beğeni büyütülmektedir. Narsisizm ve bireyselleşmeyi savunan bu akım, günümüzde oldukça popüler hale gelmiştir fakat insan ırkı bu evrene ayak bastığından itibaren sosyal bir varlık olarak yaşamını sürdürmüştür ve bu şekilde de yaşamaya devam edecektir. Doğum öncesinden ölüme kadar uzanan bu yolda kişiler arası iletişimin her zaman devamı söz konusudur. Yalnız yaşayamayız, anlamlı bağlar kurmak zorundayız, sevilme ve sevme ihtiyacımız su içme ihtiyacımız kadar elzemdir ve anlaşılma ihtiyacımızı itiraf etmedikçe dengeye kavuşamayız. Eğer yalnızlığa, kendimizi fazlaca kaptırıp sadece özümüz ile vakit geçirmeyi bağımlı hale getirirsek, patolojik boyutun getirisi hem kaçınılmaz hem de miktarca fazla olacaktır.
Bu paragrafa kadar yalnızlığın sadece patolojik veya olumsuz taraflarından bahsettik. Peki sizce, yalnızlık ve yaratıcılık arasında pozitif bir korelasyon var mıdır? 2017’de yapılan bir araştırma yaratıcılığın, sosyal geri çekilme ile arttığını ve bu iki kavramın birbiriyle bağlantılı olduğunu ortaya koydu (Bowker ve ark., 2017). Nörobilimsel olarak baktığımızda ise yalnızlık, beynin hayal gücüyle ilişkili kısımlarını tetiklemektedir.
Aynı zamanda, kendimiz ile baş başa kalındığı zaman beynin prefrontal korteks dediğimiz alanı, yani daha çok dikkat ve yüksek bilişsel işlevlerde rol alan, insanı insan yapan beyin bölgesinin fonksiyonu yavaşlar. Tüm beyin alanları aktive edilir. Seçici dikkat dediğimiz sadece istenilen veya gerekli olan bilgileri almaya yarayan bu görev, işlevini tam yerine getirmez. Beynin sadece tek bir kısmının aktif olmasından ziyade, tüm bölgeler eşit oranda işlevini yürüttüğü için yaratıcılık ile güçlü bir bağlantısı vardır. Ünlü sanatçılara, senaristlere, oyunculara, sporculara baktığımız zaman yaratıcılıkla tanınmış hemen hemen her birey yalnızlıktan/sosyal geri çekilmeden faydalanmaktadır. Her tüketilen, konuşulan, üretilen ve tasarlanan maddede olduğu gibi yalnızlığın da dozunun bilinmesi, ayarlanması, yukarıda da bahsettiğimiz üzere negatif sonuçtan ziyade olumlu bir etki olarak karşımıza çıkması için gereklidir.
Bir sonraki yazımızda görüşmek dileğiyle, sağlıcakla kalın…
Editör notu: Bu yazıyı sevdiyseniz yazarın diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz!
Kaynaklar
Berlingieri, F., Colagrossi, M. ve Mauri, C. (2023). Loneliness and social connectedness: insights from a new EU-wide survey, European Commission, JRC133351.
Bowker, J. C., Stotsky, M. T., ve Etkin, R. G. (2017). How BIS/BAS and psycho-behavioral variables distinguish between social withdrawal subtypes during emerging adulthood. Personality and Individual Differences, 119, 283–288. https://doi.org/10.1016/j.paid.2017.07.043
Brage, M. E., Meredith, W., ve Woodward, J. (1993). Acausal model of adolescent depression, Journal of Psychology, 128, 455-468.
Peplau, L. A., ve Perlman, D. (1982). Perspectives on loneliness. Loneliness: A Sourcebook of Current Theory, Research and Therapy, 1-18.
Öne Çıkan Görsel: dogancuceloglu
Görsel 2: SmartResize
Görsel 3: CNN Türk
Editör: Rana Çevik
[…] bu ay yayımlanan “Yalnızlığın Psikopatolojisi” yazımıza buradan […]