Tepkisel Bağlanma Bozukluğu ve Sınırsız Toplumsal Katılım Bozukluğu
Her çocuk doğumundan sonra bakım verenin sıcaklığına, sevgisine ve kendisine sağlayacağı güvenli bir ortama ihtiyaç duyar. Sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi için ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Tutarlı davranışları olan duyarlı bakım verenlere sahip çocuklar kendileri ve başkaları için olumlu zihinsel modeller geliştirirler. Bu çocuklar, kendilerinin değerli ve sevilmeye layık, diğer insanların güvenilir ve ihtiyaç duyduğu takdirde erişilebilir olduğuna dair içsel modellere sahiplerdir. Bu modeller gelecekte oluşturulacak güvenli bağlanmanın zeminini oluşturur.
Diğer taraftan, tutarsız ve duyarsız bakım davranışlarıyla büyüyen çocukların içsel modelleri kendilerinin değersiz, diğer insanların ise güvenilmez olduğu algısıyla gelişir. Bu algının sonucunda ise çocuklar güvensiz bağlanma geliştirirler.
İhtiyaç duyulan bakımın yetersiz olması çocuklarda sadece olumsuz içsel modellere sebep olmaz, aynı zamanda çeşitli psikopatolojik bozukluklara da neden olur. Rahatlatılma ve duygulanım gibi temel duygusal gereksinimleri, bakım verenleri tarafından sürekli görmezden gelinen, ihtimal edilen veya yoksul bırakılan çocuklar tepkisel bağlanma bozukluğu veya tam tersi olan sınırsız toplumsal katılım bozukluğu geliştirebilirler. Evlatlık bakımında sık sık değişiklik olması gibi kalıcı bağlanmaların oluşmasını kısıtlayan, birincil bakım verenin sık sık değiştiği durumlar da çocuklarda bu bozuklukların gelişmesine sebep olabilir. Aynı zamanda çok çocuklu ailelerde karşılaşılan seçici bağlanmaların oluşmasını ileri derecede kısıtlayan olağandışı ortamlarda büyüme de bu bozukluklarının oluşmasına sebep olan durumlardan biridir.
Tepkisel bağlanma bozukluğu ve sınırsız toplumsal katılım bozukluğu ortaya çıkma nedeni olarak aynıdır. İkisi de yukarıda saydığım durumlarda çocuğun yetersiz bakım görmesi veya ihmal edilmesi sonucunda oluşur. Ancak bozuklukların belirtileri birbirinden farklı hatta birbirinin zıttı gibidir.
İlk olarak tepkisel bağlanma bozukluğundan başlayacak olursak bu bozukluğa sahip çocuklar bakım verenlerine karşı duygusal olarak içe kapanıktırlar. Zorlandıklarında bakım verenleri tarafından rahatlatılmaya çok seyrek ya da çok az ihtiyaç duyarlar. Bakım vereninin kendisini rahatlamasına da tepki vermezler. Sadece bakım verenine değil çevresindeki diğer insanlara karşı tutumları da aynıdır. Çok az duygusal tepki gösterirler. Yüksek enerji düzeyini, zihinsel uyanıklığı, neşeyi kısacası olumlu duygusal deneyimler konusundaki bireysel farklılıkları ifade eden olumlu duygulanım bu çocuklarda kısıtlıdır. Bakım verenleriyle korkutucu olmayan etkileşimleri sırasında bile çabuk kızma, üzülme ya da korkma gibi tutarsız tepkiler gösterirler.
Tepkisel bağlanma bozukluğu belirtileri genellikle 5 yaşından önce ortaya çıkar ve böyle bir tanının konulması için çocuğun en az dokuz aylık olması gerekir. Aynı şey sınırsız toplumsal katılım bozukluğu tanısı için de geçerlidir. Sınırsız toplumsal katılım bozukluğuna sahip çocuklar tanımadıkları yetişkinlerle iletişim kurarken çekinmezler. Kurdukları iletişim ileri derecede senli-benli sözel ya da bedensel davranış içerir. Bu iletişim şekli kültürel açıdan onaylanmayacak şekildedir ve çocuğun yaşına da uygun değildir. Yabancı ortamlarda bile, yapmak istediği bir eylem için bakım verenin yanından ayrılıp bakım verenin varlığına geri dönüp bakmazlar. Tanımadıkları yetişkinlerle çekip gitme konusunda hiç duraksamazlar.
Sınırsız toplumsal katılım bozukluğuna sahip çocukların bu davranışlarının nedeni dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunda (DEHB) olduğu gibi dürtüsellikle sınırlı değildir. Ancak DEHB’de olduğu gibi sınırsız toplumsal katılım bozukluğu da dışsallaştırma bozukluklarına daha yakındır. Bunun aksine tepkisel bağlanma bozukluğu içselleştirme bozukluklarına benzer.
Dışsallaştırma, olumsuz duyguların öfke ve saldırganlık şeklinde direkt olarak çevreye yöneltilmesidir. İçselleştirme ise, olumsuz duyguları direkt olarak kişinin kendisine yöneltmesidir. Endişe, geri çekilme, korku ve kaygıyla ilişkilidir.
Kısaca özetlemek gerekirse her iki bozuklukta da çeşitli sebeplerle çocuğun ihmal edilmesi sonucunda, çocuk ile bakım vereni arasında sağlıklı bir bağlanma oluşmamıştır. Bu ihmal edilme durumlarını biraz daha açmak gerekirse: Bakım evleri veya yetiştirme yurtlarında büyüme, çok sık bakıcı değiştirme, genç yaşta deneyimsiz ebeveyne sahip olma, annenin doğum sonrası depresyonu, alkol/uyuşturucu bağımlılığı, istenmeyen gebelik sonucunda doğmuş olma, çok sayıda yaşları yakın kardeşe sahip olma, sürekli televizyon, tablet karşısında büyüme, çocuğun gün içinde çok uzun saatler yalnız bırakılması gibi örnekler verilebilir. Ancak her ne kadar bozuklukların ortaya çıkma nedenleri ortak olsa da semptomları birbirinin tersidir. Her iki bozukluğun semptomları da uçlardadır ancak zıt uçlardadır. Tepkisel bağlanma bozukluğuna sahip çocuklar içe dönük ve uç noktalarda iletişim kurmazken, sınırsız toplumsal katılım bozukluğuna sahip çocuklar dışa dönük ve yersiz iletişim kurarlar.
Son olarak yazıyı bitirmeden önce tepkisel bağlanma bozukluğuyla alakalı geçenlerde izlediğim bir filmi önermek istiyorum. Filmin adı “Kevin Hakkında Konuşmalıyız” ilginizi çekiyorsa izlemenizi tavsiye ederim. 🙂
Kaynaklar
Amerikan Psikiyatri Birliği. (2014). Ruhsal bozuklukların tanısal ve sayımsal el kitabı (DSM-5), Tanı ölçütleri el kitabı. (E. Köroğlu, Çev.) Ankara: Hekimler Yayın Birliği. (2013).
Kılıçoğlu, A. G. ve Erdoğan, A. (2015). DSM-V sonrası sınırsız toplumsal katılım bozukluğu ve tepkisel bağlanma bozukluğu. Turkiye Klinikleri Psychiatry-Special Topics, 8(1), 68-74.
Kızılpınar, S. Ç., Çolak, B., Atak, F. B. ve Öncü, B. (2019). Ergenlerde anne baba tutumlarının içselleştirme ve dışsallaştırma bozuklukları ile ilişkisi. Kriz Dergisi , 27(2) , 63-70.
Salman Engin, S., Sümer, N., Sağel Çetiner, E. ve Sakman, E. (2019). Anne ve babaların ortak ebeveynlik davranış ve algılarının romantik bağlanma ile ilişkisi. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 59(1), 717-741.
Watson, D. ve Pennebaker, J. W. (1989). Health complaints, stress, and distress: exploring the central role of negative affectivity. Psychological Review, 96(2), 234–254. https://doi.org/10.1037/0033-295X.96.2.234
Öne Çıkan Görsel: Pinterest
Görsel 1, 2, 3 ve 4: Pinterest
Editör: Gülbin Daldal
Süper bir yazı olmuş elinize sağlık🍓💗