Savaşma, Kaçma ve Donma
Tehlike, canlı yaşamının her daim vazgeçilmez bir ögesidir ve yaşayan her şey kendi hayatının tehlikelerine karşı bir tepki vermek zorundadır; yoksa ölür. Tehlikeye verilen tepkiler hem canlının hem de tehlikenin türüne göre değişse de hayatı tehdit eden olaylara karşı yeryüzündeki her canlının verdiği ortak tepkiler vardır: Kaçma, Savaşma ve Donma. En ilkel canlıdan en gelişmişine, biz insanlara kadar her canlı bu üç tepkiden birisini kendini savunmak için bilinçsiz bir şekilde devreye sokar. Kaçma ve savaşma, tehlike anında devreye sokulan ilk tepkilerdir. Canlı, içgüdüleriyle bu iki tepkiden birisini seçer ve milisaniyeler içinde uygulamaya koyar: Ya tehlikeye doğru yönelip savaşacak ya da tehlikeden mümkün olduğunca uzaklaşmak için kaçacaktır. Donma tepkisi ise kaçma veya savaşmanın işe yaramadığı durumlarda bir sigorta olarak devreye girer: Beyin, vücut fonksiyonlarını işlevsiz hale getirerek canlıyı tabir-i caizse ölü hale getirir. Bu ölü taklidi, canlıyı ya av olmaktan kurtarır ya da avını yakaladığını zanneden avcıyı gafil avlayıp kaçmasına olanak tanır. Afrika savanalarındaki ceylanlar, bir aslanın kendilerine yaklaştığını fark ettiklerinde saniyeler içerisinde ve hiç düşünmeden kaçarlar. Bu, onların tehlikeye karşı içgüdüsel savunmalarıdır. Eğer ceylanlardan bir tanesinin ayağı takılır ve aslandan kaçamayacak duruma gelirse vücudu kendisini kapatır ve donma tepkisi devreye girer.
1994 yılında Stephen Porges tarafından geliştirilen Polyvagal Teori’ye göre sinir sistemimizin gelişen ilk sistemi Parasempatik Sinir Sistemi’dir. Parasempatik Sinir Sistemi, Otonom Sinir Sistemi’nde vücudun “dinlenme” yani tehlike olmadığı andaki halinden özellikle de sindirim sisteminden sorumludur. En ilkel canlıya kadar her canlıda mevcuttur ve donma tepkisinden sorumludur. Bu yüzden donma, bu tepkiler arasında en son tercih edilen ve en ilkel olanıdır. Otonom Sinir Sistemi’nin ikinci kolu olan Sempatik Sinir Sistemi ise vücudun “savaş” halinden sorumludur. Kaçma ve savaşma tepkileri bu sistem tarafından kontrol edilir. Porges’e göre bu tepkiler sadece hayatı tehdit eden travmatik deneyimlerde meydana gelmez, terk edilme kaygısı, reddedilme korkusu ve özgüven problemleri gibi entelektüel insanın modern sorunlarına tepkileri bu ilkel dürtülerin izlerini taşır. Çok mutlu olduğunuz bir anda midenizde “kelebekler uçuştuğunu” ya da kötü bir haber aldığınızda mide ve bağırsaklarınızda ağrılar hissettiğiniz oldu mu? Porges, bu hislerin ilkel dürtülerimizin yansımaları olduğunu ve bu yüzden otonom sindirim sitemimize ve Vagus sinirimize direkt bağlı olan sindirim sistemimizde yoğun bir şekilde yaşandığını savunur.
Polyvagal Teori, bütün bu savunduklarının yanına bir başka savunma tepkisi daha ekler; aralarında en gelişmiş ve en modern olanını: Sosyalizason. İlkel bir canlı olmadığımız ve çok gelişmiş sosyal sistemlerimiz olduğu için yardımı ilk önce başkalarında ararız. Yardımımıza koşacak birileri yoksa az önce bahsettiğim 3 içgüdüsel tepkiden birisini beynimiz bizim için seçer. Tehlikeden sonra da bizi teselli etmeleri ve bize destek vermeleri için yine sevdiklerimize başvururuz. Bu destek, travmatik olayın etkilerini tamamen yok etmese de atlatılmasına yardımcı olur; olamadığı durumlarda ise patoloji başlar.
Biyolojiden Patolojiye
Travma konusunda yaptığı çalışmalarla dünya çapında tanınan Peter Levine, travmatik deneyimlere verilen her türlü tepkinin vücutta ciddi bir enerjiyle beraber harekete geçtiğini ve bu enerji eğer boşaltılmazsa organizmada çeşitli sinirsel sorunlar oluşacağını belirtir. Eğer kaçma veya savaşma tepkileri işe yaramaz ve donma tepkisi meydana gelirse bu tepkiler için kullanılacak enerji engellenir, sinir sisteminde sıkışır ve boşaltılması gerekir. Donarak yoğunlaşan enerji, dehşet ve hareketsizlik hallerini aşırı bir şekilde aktive eder. Travmatik deneyim yaşayan hayvanların “çözüldükten” sonra titrediklerine belki şahit olmuşsunuzdur. İşte bu titremeler, enerjinin boşaltılmasına yardımcı olur ve biriken enerjinin yaratacağı olumsuzlukları ortadan kaldırır. Peki biz neden titreyerek veya başka bir şekilde bu enerjiyi atamayıp yaşattığı olumsuzluklara katlanmak ve başka çözümler aramak zorundayız? Levine, kendi deyimiyle, suçu aşırı gelişmiş neokorteksimize (beynin insana özgü rasyonel bölümü) atıyor. Beynimizin bu en karmaşık ve başat bölümü çok güçlü olduğundan aşırı uyarılma anlarında içgüdülerimizi kontrol eden sürüngen beynimizle çakışıyor. Savaşma ve kaçma tepkilerini engelleyebilecek kadar güçlü olmasa da vücutta biriken enerjiyi atmak için devreye giren içgüdülerimizi baskılayabilecek kadar güçlüdür. Travmatik deneyimle beraber başlayan içgüdüsel döngü, diğer hayvanlardaki gibi olması gereken şekilde bitemediği için travma oluşuyor. Porges de benzer şekilde anksiyete bozukluklarının sempatik sinir sisteminin savaşma halinden sonra da lüzumsuz bir biçimde aktif olmasından kaynaklandığını, depresyonun ise hareketsizlik ve teslim olma halinin devamlı hale gelmesinden kaynaklandığını belirtiyor. Travma yaşayan insanların kimisinde sempatik sinir sistemi kimisinde ise parasempatik sinir sistemi aktif halde kalır ve buna göre semptomlar gösterirler. Sürekli aşırı uyarılmış ve tetikte olabilirler veya hissizleşmiş bir hal almış da olabilirler.
Bu alanda yapılan araştırmalar bize gösteriyor ki ne kadar gelişmiş canlılar olsak da en ilkel halimizden kalma içgüdülerimiz entelektüel hayatımızı kontrol ediyor ve günlük hayat dertlerimizde bile etkili oluyorlar.
Kaynaklar
Levine, P. A., & Frederick, A. (2013). Kaplanı uyandırmak. Z. Yalçınkaya, Çev). İstanbul: Butik Yayıncılık.
Porges, S.W. (2011). The polyvagal theory: Neurophysiological foundations of emotions, attachment, communication and self-regulation (1.baskı). W.W. Norton and Company.
Van Der Kolk, B. A. (2018). Beden kayıt tutar: Travmanın iyileşmesinde beyin, zihin ve beden. NC Meral, Çev.). Ankara: Nobel Yayıncılık.
Görsel: Freepik