Sigmund Freud: Psikanaliz
TANIMLAMA
İnsan davranışlarının altında yatan temel nedenleri bulmaya çalışan, bilimsel çaba olarak tanımlanabilen psikolojinin kökleri antik çağa kadar dayanır. Ancak bir dönemden sonra felsefeyle bağlantılı olan bu düşünce tarzına benzetilen yapıların, farklı bir alan olarak ayrılması gerekiyordu. Bu atılımı da 1879’da W.Wundt, ilk psikoloji laboratuvarını kurarak gerçekleştirmiştir. Sonraki yıllarda ise bu yeni kurulan psikoloji alanı içinde, insan davranışlarının nedenlerini ve insan zihninin nasıl işlediğinin veya nasıl inceleneceği konusunda birçok fikir ortaya atılmıştır. Sonuç olarak, ortaya atılan birçok soru türlerinden ve ortaya atılan soruların cevabının bir hayli fazla olması vesilesiyle, pek çok yeni psikoloji alt alanı ortaya çıkmıştır. Bunlardan bir tanesi de ‘Kişilik Psikolojisi’dir. Kişilik psikolojisinin temel amacı, insanların davranışlarının nedenlerini ampirik ve bilimsel bir perspektifle açıklamaktır (Hjelle ve Ziegler, 1992). Kişilik psikolojisi, insanların kendilerine özgü davranış, düşünce ve duygu biçimleriyle ilgilenir.
KİŞİLİK
Kişilik psikolojisinin görev tanımını ve işleyişini açıkladık fakat nedir bu ‘kişilik’ olarak adlandırdığımız terim? ‘Kişilik’ sözcüğünün psikologlar arasında üzerinde anlaşmaya varılmış genel bir tanımı yoktur. Aslında kişiliğin nasıl tanımlanacağı ve psikolojinin bu alt dalının hangi konuları kapsayacağı da kişilik psikologlarının devam eden tartışmalarındandır (İnanç ve Yerlikaya, 2012). Kişilik sözcüğü günlük dilde de oldukça sık kullanılır. Bir kimsenin ‘kişiliksiz’ olduğunu ya da onun ‘harika bir kişiliği’ olduğunu söylemişliğimiz ya da böyle ifadeleri duymuşluğumuz vardır. Sonuç olarak, betimleyici bir yaklaşımla değerlendirmek dersek yanlış olmayacaktır. Örnek verecek olursak, bir kimsenin “saldırgan bir kişiliği” ya da “uyumlu bir kişiliği” olduğu söylendiğinde kastedilen şey o kişinin bizim dikkatimizi en çok çeken özelliğinin bu olduğudur. Kişilik psikolojisi açısından kişilik sözcüğü günlük dildeki bu kullanımlarından çok daha kapsamlı ve farklı bir şekilde kullanılır. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi bu kapsamlı tanımların içeriği konusunda bir anlaşma söz konusu değildir. Her koşulda yaşanacağı gibi, anlaşma veya uzlaşma gerçekleştirilmemiş bir konu var ise o konuyla ilgili birçok iddia, teori-kuram, hipotez vb. vardır. Kişilik kavramını daha açık bir anlamlandırmaya dönüştürmek için ise, ünlü psikologlar, psikiyatrlar veya filozoflar pek çok kuram ortaya koymuştur. Bugün, bunlardan bana göre en önemlisini ve psikoloji alanı içerisinde büyük yankı uyandırmış olan Sigmund Freud’un Psikanalizi’nden kısaca bahsedeceğim.
SIGMUND FREUD-PSİKANALİZ
Freud-Kısa Hayat
Freud, tüm eğitim hayatı boyunca parlak bir öğrenci idi. Fransızca ve İngilizcenin yanı sıra Yunanca, Latince, İtalyanca ve İspanyolca bilen Freud, 1881 yılında Viyana Üniversitesi’nden tıp diploması alarak mezun olmuştur. Freud, bilinç dışı süreçler, zihinsel yaşantının fiziksel belirtiler üzerindeki etkisi ve cinsel dürtüler, histeri ve zihinsel yaşam arasındaki etkileşimler üzerine düşünmeye başladı ve sonraki 50 yıl boyunca bunu yapmayı sürdürdü. Kuramında cinselliğe bu kadar ağırlık veren Freud’un cinsel yaşamının sanıldığı kadar hareketli olmadığı bilinmektedir (İnanç ve Yerlikaya, 2012). Freud, 30 yaşında evlenene kadar tam bir bakir olarak kalmış, evlendikten sonra da eşine sadık bir koca olmuştur.
Psikanaliz
Freud’un, kişiliğin ve insan davranışının anlaşılması konusundaki en büyük katkısı bilinç dışı kavramını açıklayışı ve insanların farkında olmadıkları bilinç dışı güçler tarafından yönetildikleri yönündeki görüşleridir. Kuramına Psikanaliz ismini veren Freud’un kendisine özgü terapi yaklaşımı da aynı isimle anılmaktadır.
İnsanların doğuştan gelen bir güçle doğduğuna inanmış ve bu güçlere içgüdüler veya dürtüler adını veren Freud, bu içgüdüler vasıtasıyla yönetildiğimizi ifade etmektedir (Freud,1964). Her türlü fizyolojik ihtiyacın veya mental olguların bu enerjiyle gerçekleştiğini iddia etmiştir. Örneğin; susuzluk içgüdüsü, beden dokularındaki su eksikliğinden kaynaklanır ve zihinsel olarak sıvı içme isteği biçiminde temsil edilir. Freud, insan davranışının temel amacının hoş olan şeylere yönelip hoş olmayan şeylerden (acıdan) kaçınmak olduğunu belirtmektedir (haz ilkesi-pleasure principle) (Freud, 1964). Acıdan kaçınma ve haz duyma, dürtülerin doğurduğu gerilimin azaltılması aracılığıyla gerçekleşmektedir. İçgüdüler, bir denge halinde olan organizmanın gereksinimler nedeniyle yitirdiği dengeyi tekrar kurabilmesi için gerekli işlevi gerçekleştirmeye yarar (Freud, 1963). Bu içgüdüleri ise iki farklı duruma ayırarak tanımlamıştır: Cinsellik İçgüdüsü (Eros) ve Ölüm İçgüdüsü.
İçgüdüler vasıtasıyla yönetildiğimizi ve bu güdülenmeyle davranışlarımıza yön verdiğimizi belirttikten sonra Freud, Kişiliğin Yapısı olarak bir Topografik Model geliştirmiştir. Bu model üç düzeyden oluşmaktadır ve kişiliğimizi bu düzeylerde şekillendirdiğimiz belirtilmiştir (Freud, 1964). Bu ruhsal yapılar Bilinç dışı, Bilinç öncesi ve Bilinç olarak adlandırılmaktadır. Freud, ortaya koyduğu bu yapıdan sonra, kendisinin tatmin olduğunu hissetmediğini düşündüğünden kişiliği oluşturan yapılara daha fazla yoğunlaşmıştır. Sonuç olarak, Topografik Modelden de yola çıkarak (hem de bu yapının üzerine) , kişiliği oluşturan üç ögenin olduğunu belirtmiş ve kuramını daha da güçlendirmiştir. Bu üç öğe şunlardır: İd, Ego ve Süperego. Bir önceki cümlede de bahsettiğimiz gibi, bu kişilik yapısı ile Topografik Model ilişkilendirilmiş olup, id’in tamamı bilinçdışında iken, ego ve süperego üç bilinçlilik düzeyinde de işlev göstermektedir.
İd, haz ilkesi (pleasure principle) doğrultusunda hareket ederek acıdan kaçınır ve haz elde etmeye çalışır. Tümden mantık dışı ve ahlak dışı olup realite kavramından yoksundur. İd, sürekli istekleri olan bir çocuk gibi anında haz ister. İkinci olarak ego, id’in arzularının ifade edilmesini ve doyurulmasını sağlar. Ego, organizmanın gerçek dünya ile ilişkisini düzenlemek ve dış dünyanın üstesinden gelmesini sağlamak için 6-8. aylarda, id’den evrimleşerek gelişir ve id’in amaçlarına ulaşmasına yardımcı olur ve biraz sonra bahsedeceğim süperegoyla id arasındaki köprü görevini üstlenir. Üçüncü ve son olarak ise, bir kimsenin toplum içerisinde etkili bir biçimde yaşayabilmesi için, o toplumun değerler sistemini ve kurallarını kazanabilmesi gerekir. Bunlar sosyalleşme süreci ile kazanılır ve psikanalitik kuramdaki yapısal modele göre süperego olarak adlandırılır. Kişiliğin en son gelişen yapısı olan süperego, toplumsal kural ve davranış standartlarının içselleştirilmesini temsil eder. Freud’a göre insan organizması süperegoya sahip olarak dünyaya gelmez. Çocuklar, anne-babaları, öğretmenleri ve benzeri diğer figürlerle aralarındaki etkileşimler sonucunda bunu kazanırlar.
Freud’un kişilik ile alakalı birçok düşüncesi ve kuramı var olmasına karşın, hem yazımızın uzunluğunun çok olmamasını istediğim için hem de sizleri sıkmamak adına kendi açımdan önemli olduğunu düşündüğüm konular üzerinden devam ettiğimi siz değerli okuyuculara belirtmek istiyorum ve Freud’un Kişiliğin Gelişimi üzerine ortaya koyduğu yaklaşımlarla devam ediyorum.
Psikanalitik gelişim kuramının iki temel dayanak noktası vardır. Birincisi, erken çocukluk yaşantılarının yetişkin kişiliğinin biçimlenmesinde ciddi bir role sahip olduğunu vurgulayan ‘genetik yaklaşım’dır. İkinci dayanak noktası ise kişinin belirli bir miktarda cinsel enerji (libido) ile dünyaya geldiği ve bu enerjinin, kökleri organizmanın içgüdüsel süreçlerinde yer alan bir dizi psikoseksüel dönem boyunca geliştiği yönündeki düşüncedir (Hjelle ve Ziegler, 1992). Freud çocukların bir cinsel yaşamı olduğunu (yetişkinler gibi düşünülmesinin yanlış olduğunu vurgulamıştır) ve doğumu takip eden ilk beş yıl içinde cinsel gelişim dönemlerinden geçtiklerini öne sürmüştür (Feist ve Feist, 2006). Psikoseksüel dönemler beş ana kısma ayrılır. Bunlar sırasıyla; Oral, Anal, Fallik, Latent ve Genital dönemlerdir. Ancak Freud, ilk üç dönemin kişiliğin etkilenmesinde ve geliştirilmesinde daha büyük anlam taşıdığını vurgulamıştır (İnanç ve Yerlikaya, 2012). Ayrıca bu dönemler sırasında herhangi bir takılma (fixation) gerçekleşirse, kişiliğin sağlıksız bir biçimde gelişmesine olanak sağlayacaktır. Ayrıca bu donemler içerisinde anne-baba tutumu da çok önemlidir. Örnek verecek olursak, aşırı ilgi gören bir çocuğun (şımarık) ya da bu dönemlerin herhangi birinde haz ilkesini doğru bir şekilde yaşayamamış olan bir çocuğun (engellenen) psikopatolojik davranışlar göstermesi muhtemeldir.
Kendi yaşadığı zamanının niteliklerine göre, özellikle çocuklar hakkında düşündüğü ve toplumla paylaştığı; cinsellik üzerine ortaya koyduğu düşünceler yüzünden ciddi eleştirilere maruz kalan Freud, bugün dünyanın dört bir yanında milyonlarca okuyucuya ve takipçiye sahiptir. Beni de çalışmalarını, kitaplarını ve kuramlarını merakla okuduğum bir insan olan Freud, hayran kitlesi içine almıştır. Çünkü insan davranışlarının anlaşılması konusundaki çabaları ile göz ardı edilemez bir katkı sağlamıştır. Hem takipçileri hem de kendisine karşı çıkanlar üzerindeki etkileriyle kişilik psikolojisinin ve psikoterapinin bugün bulunduğu noktaya gelmesinde çok önemli bir role sahip olan Freud’un yalnızca bunun için bile saygıyı ve minneti hak ettiğini belirtmenin gerekli olduğunu düşünüyorum.
Bir sonraki yazımızda görüşmek dileğiyle, sağlıcakla kalın…
Kaynaklar
Banu Yazgan İnanç, Esef Ercüment Yerlikaya, Kişilik Kuramları, 6 (Ankara: Pegem Akademi, 2012; 348).
Daniel Cervone, Lawrence A. Pervin, Personality Theories and Research, 12 (United States of America, 2012; 69-112).
Feist, J. and Feist, G.J. (2006) Theories of Personality. 6th Edition, McGraw Hill, New York.
Freud, S. (1955) Beyond the pleasure princip.le, Standard Edition (Vol.18).
Freud, S. (1957) The unconscious, Standard Edition (Vol.14).
Freud, S. (1960) The psychopathology of everyday life, Standard Edition (Vol.6).
Freud, S. (1962) The ego and the id, New York: W. W. Norton & Company.
Freud, S. (1963) Introductory Lectures On Psychoanalysis, Standard Edition (Vol.15-16).
Hjelle, L. A., & Ziegler, D. J. (1992). (3rd ed.). Mcgraw-Hill Book Company.
Üsküdar Üniversitesi, Personality Theories, Prof. Dr. Cumhur Taş, Ders Notları.
Öne Çıkan Görsel: Wikipedia
Görsel 1: Wikipedia
[…] olmuştur. Haz duygusunu doğduğu andan itibaren farklı farklı şekillerde deneyimleyen insan, Sigmund Freud’un Psikanalitik gelişim kuramına göre haz duygusunu ilk olarak oral dönemde […]
[…] Bu içeriği beğendiyseniz sitemizdeki benzer içeriklere buradan ulaşabilirsiniz! […]