Senin Gerçekliğini Çalmıştım: Depersonalizasyon ve Derealizasyon

Depersonalizayon ve Derealizasyon Nedir?

Depersonalizasyon (kendine yabancılaşma) DSM-5’teki tanımına göre; kişilerin düşünce, duyum, duygu, vücut ya da eylemleriyle ilgili olarak gerçek dışılık, kendinden kopma ya da dışarıdan bir gözlemciymiş gibi olduğu yaşantısı anlamına gelir. Derealizasyon (gerçek dışılık) ise DSM-5’teki tanımına göre, çevredekilerle ilgili olarak gerçek dışılık ya da kopukluk yaşantısı anlamına gelir. Depersonalizasyon ve derealizasyonun her ikisi de DSM’de çözülme (dissosiyasyon) bozuklukları kümesinin altında yer alırlar. Depersonalizasyon ve derealizasyon ayrı tanıları olan bozukluklar olmalarına rağmen yalnızca başka bozuklukların belirtisi de olabilir. Örneğin travma sonrası stres bozukluğu yaşayan bir kişide de bu belirtiler bulunabilir. Bir bozukluk olmalarının yanı sıra depersonalizasyonun ve derealizasyonun bir savunma mekanizması olduğunu söyleyen araştırmalar da mevcuttur.

Bu yazıda bu iki bozukluğun, travmaya karşı geliştirilen bir savunma mekanizması olabileceğini ele almak istedim ve bunu kendimce yorumladım. Medikal bir tavsiye olarak alınmamalıdır.

Senin Gerçekliğini Çalmıştım

Herkesin bir evi vardı içlerinde bir yerde. İçi kişisel zevklerine göre düzenlenmiş, katları sevdikleri renklere boyanmış. En önemlisi de duvarları anılarının çerçevelenmiş fotoğraflarıyla süslenmiş evlerdi bunlar. Bazılarınınki oldukça süslü bazılarınınki ise oldukça sadeydi. Ama herkes bir şekilde severdi evini, onlara aitti çünkü. Seninki de bir zamanlar böyleydi, bir zamanlar evini severdin. Duvarları hayatına açılan anıların çerçeveleriyle doluydu. Koridorlarında dolaşmak, onları seyretmek sana huzur verirdi. Sevdiğin, tanıdığın insanlar ziyaret ederdi evini. Ama bir gün bu değişmişti. Duvarına daha önce hiç karşılaşmadığın bir şey asılmıştı. Simsiyah bir tablo, simsiyah bir anı… İlk başta onunla ne yapacağını bilememiştin. Tabloya bakmak sana acı veriyordu, yine de eve her girdiğinde kendini onun olduğu koridorda buluyordun. Pek bir ayrıntısı yoktu, çünkü ayrıntılarını pek hatırlamıyordun. Zaman geçtikçe hatırladıklarını da unutmaya başlamıştın. O anıdan geriye sadece siyah tablosu ve sana hissettirdikleri kalmıştı. Baktıkça acın büyüyordu. Tabloyu evden atmayı denemiştin. Ancak onu duvardan sökmeye bile gücün yetmemişti.

Zamanla onun olduğu koridora uğramamaya başlamıştın. Daha fazla üzülmemek için kendince başa çıkmaya çalışıyordun. Ama tablo öylece durmuyordu, karanlığı yavaş yavaş koridor boyunca yayılıyordu. Anıların olduğu fotoğrafları kendi siyahına boyuyordu, duvarlarını zehirliyordu. Bütün bir koridoru kaplamıştı ve senin elinden bir şey gelmemişti. Burada devreye ben girmiştim. Onları koruma bahanesiyle birer birer duvarlarında asılı çerçeveleri toplamaya başlamıştım. Böylece karanlığın yayılmasını yavaşlatmıştım. Bunu dert etmemiştin çünkü ben küçük bir kurtarıcı sayılırdım senin gözünde. Evine açılan pencereleri, kapıları kapatmıştım. Böylece kimsenin tablodan haberi olmayacaktı. Sen de böyle istiyordun zaten. Başta acını azaltmış, kendini biraz da olsa iyi hissetmeni sağlamıştım. Ama bütün bu yardımımın bir bedeli vardı.

 

Gerçekliğinden Kopuş

Evinin içinde özgürce dolaşmama izin verdikçe ben de orayı kendi evime dönüştürmeye başlamıştım. Böylece kendine yabancılaşmaya başlamıştın. Başta bunu da çok önemsememiştin. Ne de olsa sana yardım ediyordum değil mi? Ama zamanla sadece kendine değil etrafına da yabancılaşmaya başlamıştın. Arkadaşların, ailen, bedenin, evin… Sanki bir başkasına aitmiş gibiydi. Ama onlar senin arkadaşların ve ailendi. Onları yıllardır tanıyordun. Ama neden şimdi bu kadar yabancı hissediyordun ki? Bu bedenin içinde yıllarını geçirmiştin. Onu beslemiş, yıkamış bütün ihtiyaçlarını karşılaşmıştın. O zaman neden aynada gördüğün yüz sana yabancı geliyordu? Oysaki her sabah ona bakıyordun. Adımların yavaşlamış, çevren sana farklı bir evren gibi hissettirmeye başlamıştı. Aslında yıllardır yaşadığın bedende, ailede, çevrede kapana kısılmış bir başkası gibiydin. Bütün ayrıntılarını bildiğin bir başkasının hayatını yaşayan bir izleyici gibiydin.

 

Bu histen kurtulamıyor, ne yapacağını bilmiyordun. Duvarlarındaki fotoğraflara sarılmıştın ve onların seni kurtarmasını bekliyordun. Ama bir faydası yoktu çünkü senin evin artık sana ait değildi. Seni tablonun karanlığından kurtarmıştım. Ama karşılığında senden gerçekliğini almıştım. Seni varlığından koparmıştım. Bu yaşadığın o kadar mantıksız geliyordu ki kimseye anlatamıyor, kimseden yardım isteyemiyordun. Tablonun karanlığıyla tekrar karşılaşmaktan da korkuyordun. Çünkü biriyle paylaştığında bir şekilde tabloyla yüzleşmen gerekeceğini biliyordun. Bu yüzden bunu olabildiğince ertelemeye çalışıyordun. Böylece benim işimi kolaylaştırıyordun. Evinin hakimiyetini elime aldıkça sana benziyor, sana dönüşüyordum. Etrafındaki nesneler sana gerçek değilmiş gibi geliyordu. Yıllardır kullandığın odanın, eşyaların şekilleri çarpıklaşmaya başlamıştı. En sonunda bununla nasıl başa çıkacağını öğrenmek için yardım almaya karar vermiştin.

Gerçekliğine Dönüş

Yardım için başvurduğun kişi, evinin dışında kalmış seni ve kapıyı kapalı tutan beni görmüştü. Benim neden geldiğimi anlamaya çalışıyordu ve bunun için kapıyı açması gerektiğini biliyordu. Başta bu hiç kolay olmamıştı. Çünkü ikimiz de kapının açılmasını istemiyorduk. Ben kaybolacağım korkusuyla sen ise tabloyu birinin görmesini istemediğin için kapıyı kapalı tutuyordun. Ama o vazgeçmemişti. Seni sakinleştirmiş ve sana başa çıkabileceğini göstermişti. Böylece benim tüm ısrarlarıma rağmen ona tabloyu göstermiştin. Uzun zaman sonra evine bir ziyaretçi gelmişti. Onunla birlikte tablonun önünde duruyordun. Duvarlara yayılmış karanlığına bakıyordun. Elini tutuyor ve sana bu karanlıkla başa çıkacak gücünün olduğunu gösteriyordu. Sana ne yapman gerektiğini öğretiyordu.

İlk olarak duvarlara yayılmış karanlığı temizlemiştin. Benim yerinden söktüğüm anılarının fotoğraflarını bulmuştun ve onları olmaları gereken yerlere geri takmıştın. Bütün bunlar olurken ben bir köşede durmuştum. Artık sen değil ben izleyiciydim. Evini geri alıyordun. Hissettiğin yabancılık ve gerçek dışılık hissi geçmişti. Bana ihtiyacın kalmamıştı. Duvarındaki siyah tablo hala duruyordu. Beyaz bir tabloya dönüşmeyecekti, hala simsiyah bir tabloydu. Yine de duvardaki yeri belliydi. Seni artık üzmüyordu. O kazandığın bir savaşın ganimetiydi, benliğinin bir parçasıydı. Onunla yaşamayı biliyordun ve bu seni daha güçlü yapıyordu.

 

Eğer bu yazı hoşunuza gittiyse diğer psikolojik bozuklukları yorumladığım yazılara da bakabilirsiniz.

O Düşünceyi Ben Oluşturmuştum : OKB

Ruhundaki Boşluğu Sadece Ben Görmüştüm : Depresyon

 

Ayrıca bu linkten depersonalizasyon ve derealizasyonla ilgili bir vaka örneği de bulabilirsiniz. 🙂

https://asrjournal.org/files/asrjournal/a9ea40c4-917c-44da-98dc-829075b79cd8.pdf

 

 

Kaynaklar

Amerikan Psikiyatri Birliği. (2014). Ruhsal bozuklukların tanısal ve sayımsal el kitabı (DSM-5), Tanı ölçütleri el kitabı. (E. Köroğlu, Çev.). Hekimler Yayın Birliği.

Kring, A., M. ve Johnson, S., L. (2015). Anormal psikolojisi (12. baskı). (M. Şahin, Çev.). Nobel Yayınları.

Morrison, J. (2019). DSM-5’i kolaylaştıran klinisyenler için tanı rehberi. (H. Uğur Kural, Çev.). Nobel Yayınları.

Mutlu, E. (2022). Depersonalizasyon ve derealizasyon yaşayan genç yetişkin olguda Emdr Terapisi’nin etkinliğinin incelenmesi: Olgu sunumu. International Academic Social Resources Journal, 7. 595-601.

Öne Çıkan Görsel: Pinterest

Görsel 1,2,3,4 ve 5: Pinterest

 

Editör: Rana Çevik

Yorum Bırak