Röportaj – Yeme bozukluğu tanısı almış birey
DİKKAT! Bu yazı tetikleyici içerikler barındırabilir.
Ö, iki yıl önce bulimiya tanısı ve birkaç ay önce anoreksiya tanısı almış bir birey.
- Tedavi aldın mı/alıyor musun? Evet ise, tedavi sürecinden bahseder misin? Nasıl başladı, isteyerek mi başladın, neleri değiştirdi vs. ?
– Evet, aldım ve almaya da devam ediyorum. İlaç kullandım bir dönem, farklı farklı ilaçlar kullandım. Ama şu an ilacı bıraktım, psikoterapiyle atlatmaya çalışıyorum. 75 kilo olduğum zamanlarda kendimi kusturmaya başladım, kilo vermeme asla bir etkisi olmadı fakat gastrit ve reflü hastalıklarına yakalandım, yemek borum defalarca kanadı. Buna rağmen yemek yemeyi kesemediğim için kendimden nefret etmeye başladım. Bu kadar şeye rağmen hala kilo veremiyor oluşum aynaya baktığımda kendimden tiksinmeme sebep oluyordu, kilo veremedikçe daha çok kendimi kusturmaya başladım. Bir noktadan sonra ne beni daha rahat kusturur ne kusturmaz bunları hesaplamaya başladım ve neredeyse yediğim her şeyi kusmaya başladım hatta daha rahat kusabileyim diye haddinden çok çok fazla yemek yemeye başladım. Annem bende bir tuhaflık olduğunu fark edince dahiliyeye muayene ettirmek için götürdü ve o beni psikiyatriye yönlendirdi. O dönemde bulimiya teşhisi kondu ve ilaç kullanmaya başladım ama bir işe yaradığını söyleyemem. Evet, bir noktaya kadar işe yaradı belki. Kullandığım ilaçlar kusma refleksimi etkiliyormuş. Bana öyle söylendi, doğru olduğuna hiç inanmadım. Bir dönem kusmayı bıraktım. Üniversiteye başladığımda hala şişman olduğum için kendimden hala nefret ediyordum ve diyetisyene gitmeye başladım. 2018-2020 yılları arasında yaklaşık 33 kilo verdim. 75 kilodan 42 kiloya düştüm. Diyetisyenim 50 kilo olduğumda bu kadarın yeterli olduğunu söyleyip diyeti bırakmamı söyledi fakat bana yetmedi, ben diyet yapmaya devam ettim, her şeyden önce insanların tepkileri çok hoşuma gidiyordu. Bana şişman olduğum için zorbalık yapan insanlar benimle insanmışım gibi konuşmaya başladılar. Herkes “Seni tanıyamadık. Ne kadar değişmişsin, ne kadar güzelleşmişsin.” deyip duruyordu ve bu tatmin bana yetiyordu zaten. Bu yüzden ben asla durmadım, tabii ki kendimi tutamadığım zamanlar oluyordu. O zamanlarda ya kendimi kusturuyordum ya da yürüyüşe çıkıp saatlerce yürüyordum ama daha çok gidip kusuyordum. Ailem zaten artık delirmek üzereydi ama ben çok mutluydum, hala da çok mutluyum. Oturduğumda kemiklerimin batması, 34 bedenin bol gelmesi, dışarıdan bakıldığında omurga kemiklerimin belli olması beni çok mutlu ediyor. Senin de anladığın üzere annem yine beni doktora götürdü. Bu defa da anoreksiya tanısı kondu, düzenli regl de olmamaya başlamıştım. Bir ilaç var, ödem söktürücü, onu keşfettim, sürekli onu içmeye başladım. O da aşırı tükettiğim için artık ödem yerine iç organlarımdaki suyu dışarı atmaya başlamış. Ve bu yüzden bir gün Ankara Gar’da bayıldım, serum falan taktılar. Şu an bunların çoğunu atlatmış durumdayım ama yeme bozukluğumun geçmesini istediğimi zannetmiyorum. Yani zamanında o kadar çok zorbalığa uğradım ki “anoreksiya” olmak bana utanç verici bir şey gibi hissettirmiyor, hatta mutluyum bunun için. Bir sabah uyandığımda tekrar 75 kilo olurum diye korkuyorum hala, bu kadar sanırım.
- Tüm bu süreçle -yeme düzeninin değişmesi, bulimiya nervoza belirtilerinin ortaya çıkması, arada geçen zaman, anoreksiya nervoza belirtilerinin ortaya çıkması, tedavi evresi ve şimdiki durum- ilgili düşüncelerinden ve duygularından bahseder misin?
– Anoreksiyayla ilgili düşüncelerimi anlattım sanırım. Bulimiya olduğumda ise mutlu olmuştum, belki kilo veririm diye. Vermedim. Onun dışında ekleyeceğim bir şey yok sanırım.
- Fiziksel olarak nelerin değiştiğini düşünüyorsun?
– Çok mutluyum. Fiziksel olarak gücüm gözle görülür şekilde azaldı. En basitinden zamanla kapıları açarken zorlanmaya başladım. Midem artık fazla yemeği almamaya başladı. İstediğim şeyleri giyebilmeye başladım. Kendime olan özgüvenim arttı. Erkeklerle olan ilişkilerim değişti. Bu iğrenç ama tanımadığım insanlar düşüncelerime önem vermeye başladı. Şişman ve çirkinsen düşüncelerine bile önem verilmiyor bu ülkede, özellikle yaşıtlarımız tarafından. Bana kendi anneannem doğum günü hediyesi almıştı bir kere, pijama, bedeni 4XL. Bir noktada kendimi pehlivan gibi hissetmeye başlamıştım, her şeye gücüm yetiyordu. Bu hastalıklardan sonra gücüm azaldı, tansiyonum düşüyor, arada gözlerim kararıyor, elim ayağım titriyor ama onun dışında bir sağlık problemim yok.
- Bu süreçte insanlarla ilişkilerinin nasıl ilerlediğinden bahseder misin?
– En yakın arkadaşlarım, ailem bana kızıyorlar, çok kızıyorlar hatta. Ama onlar dışında gayet olumlu bir değişim yaşadım. Söylediğim gibi fikirlerinin bile önemi artıyor bir noktadan sonra. Ama ailem ve arkadaşlarım kendimi öldürdüğümü düşünüyorlar, bir yerde ölüp kalacağımı düşünüyorlar. Babam benimle yemek yemekten nefret ediyor.
- Yemek yemek senin için ne anlama geliyor/geliyordu?
– Yemek yemek bana çok mutluluk veriyordu. Öğle yemeğini yerken “Akşam ne yesem?” diye düşünüyordum. Şimdi de, yani lezzetli şeyleri yemeyi tabii ki seviyorum ama sonrasından hiç hoşlanmıyorum. “Bu bana kilo aldırır mı acaba?”, “Kussam mı?”, “Aldırırsa ne kadar kilo aldırır?”, “Ödem yapar mı?”, “İlaç içsem mi?”… Kusmaya karar verdiysem “Kimse bir şey anlamadan nasıl gidip işimi halledebilirim?”… Ertesi gün tartılıyorum, eğer kilo aldıysam diyete başlıyorum hemen. Şu an yemek yemek benim için hiç keyifli ya da eğlenceli değil.
- Egzersiz yapıyor muydun/musun? Nasıl yapıyordun/yapıyorsun?
– Hastalıktan önce asla yapmıyordum. Şimdi ise spor salonuna gidiyorum, pilates yapıyorum. Onları yapamazsam yürüyüşe çıkıyorum. Spor salonunda bazen haddinden fazla çalışıyorum, kaldıramayacağım yükler kaldırmaya çalışıyorum.
- Sence yeme bozukluğuna sebep olan şeyler ne?
– Tamamen sosyal zorbalık. Bir kere okulla İtalya gezisine gitmiştik, festivale. Üstümüzü değiştirmemiz gerekiyordu, kız öğrenciler otobüste, erkek öğrenciler de lavaboda değiştirecekti. Ben otobüste üstümü değiştirirken dışardan bir erkek arkadaşımın “İçeride Ö giyiniyor ya, girmek istediğinize emin misiniz? Hahahahaha.” dediğini duydum. Bütün yol boyunca ağlamıştım. Onun dışında anneannem, eniştemi mutfağa çekip “Ö’nün poposunu gördün mü? Benimkinden büyük olmuş.” diye dedikodumu yapmıştı. Kuzenim, anneme “İzin vermeyin giymesin şort, hiç yakışmıyor.” demişti. Sınıf arkadaşlarım şişman olduğum için dalga geçiyorlardı. Bunların hepsi zemin hazırladı bence, bunlar olmasaydı ve beni olduğum gibi kabul edebilselerdi bunların hiçbirinin olacağını düşünmüyorum.
- Sosyal medyanın yemek yeme düzenin üzerinde etkisi olduğunu düşünüyor musun? Evet ise, sence nasıl bir etkisi oldu?
– Düşünmüyorum galiba ya. Sadece mesela atıyorum, Kendall Jenner’ı görüp “Böyle olmak istiyorum.” diye düşünüyorum, kalorili bir şey yiyeceksem vazgeçiyorum, sağlıklı bir şey yiyorum.
- Bu süreçte etrafından davranış olarak ne bekledin? Etrafındakilerin davranışlarından rahatsız oldukların var mıydı? Etrafındakilerin davranışlarından hoşuna gidenler var mıydı?
– Hastalıkla bağımsız belki ama diyet yaparken ailemin de benimle beraber diyet yapmasını bekledim. Ben yumurta yiyorsam onlar da yesin istedim, kendime sahip çıkamıyordum. Sağ olsunlar diyet zamanında saygı duydular ve benim yemediğim hiçbir şeyi yemediler. Ama diyetim bittiğinde babam artık yemeye başladı, mesela makarna yapıyordu, ben deliriyordum, çok kavga ettik. İnsanların tepkisi çok hoşuma gidiyor, hala gidiyor. “Ne kadar değişmişsin!”, “33 kilo nasıl verebilir bir insan?”, “İnanmıyorum!”, “Biraz kilo al bence çok zayıflamışsın.”, “Çok güzelleşmişsin.”, “Küçücük kaldın.” gibi şeyler söylüyorlar. Çok hoşuma gidiyor ama insanların başka birinin vücuduyla ilgili karar verebilme hakkına sahip olduklarını zannetmesinden nefret ediyorum. “5 kilo alsan yeter.”, “5 kilo ver yeter.”, “Bence iyisin daha fazla kilo verme.”… Tamam da abicim, bedenimin içinde 24 saat ben yaşıyorum. Sen nasıl kendinde söz hakkı bulabiliyorsun?
- Şu ana kadar aldığın veya şu an almakta olduğun tedavilerle ilgili görüşlerin neler? İşe yaradı mı sence?
– İşe yaradı diyemem ama yaramadı da diyemem, yani bu anoreksiya belirtileri bitti diyemem ama eskisi gibi de değilim. Bir patates yediğimde kafayı yemiyorum ama hala onu vücudumdan atma isteği duyuyorum, kendimi tutabiliyorum artık.
- Herhangi biri bireysel olarak diğer insanların beden algısını kötü etkilememek için sence ne yapabilir?
– Yani bilmiyorum sanırım bedenlerden bağımsız olarak insanın içini görmeyi deneyebilir. “Bu ne diyor acaba?” diye düşünebilir “Bu şişman ne saçmalıyor acaba?” diye düşünmek yerine. Eleştirecekse de yapıcı eleştiri… O insan zaten fazla kilosu olduğunun ya da çok zayıf olduğunun farkında ve kendine karşı en acımasız olan kişi yine kendisi. Ben kendime söylediğim şeyleri bir başkasına söylesem beni döverek öldürür muhtemelen. En büyük zorbalığı yine kendimize biz yapıyoruz. Başkalarının bunu pekiştirmesine gerek yok diye düşünüyorum. Onlar pekiştirdikçe bizim kendimize yaptığımız zorbalık artıyor. Ben hala kendimi sevmiyorum, bu konuda sorunlar yaşıyorum. Kendimi olduğum gibi kabul edemiyorum, “Ben buyum abi ya.” diyemiyorum.
- Sence insanların tüm bu konuda yani -yeme bozukluğu, diyetler, beden görünüşü, kusurlar- en çok yaptığı yanlış ne?
– Ağzına geleni söylemek, aklına gelen şeyi düşünmeden şak diye söylemek hatta bazen bunu bile isteye yapmak, kendisine yapılsa üç gün evden çıkmayacağı şeyleri sırf kendi ego tatmini için ya da kendisini “büyük” hissetmek için başkalarına yapması.
- “Anoreksiya nervoza”yı kendi kelimelerinle nasıl tanımlardın?
– Kilo alma korkusu, beğenilmeme korkusu, “Zayıf olayım da gerisi önemli değil.” diye düşünmek bence.
- Yeme bozukluğuna sahip birine ne söylemek isterdin? Tavsiye verecek olsaydın ne derdin?
– Onu çok iyi anladığımı söylemek isterdim sanırım. Ama kendini aç bırakmak doğru bir yaklaşım değil, vücudun karbonhidrata da ihtiyacı var. Yediği en ufak bir şey onu 100 kilo yapmayacak. Korkmadan yemek yiyebilmesini dilediğimi söylerdim sanırım. Yemeğe düşmanmış gibi davranmanın ona hiçbir şey katmadığını aksine onu zayıf tutmasına yardımcı olabileceğini söylerdim.
Bizimle yaşadığı süreçleri paylaşıp bu röportajı yapmamızı sağladığı için Ö’ye teşekkür ederiz.
Öne Çıkan Görsel: Batuhan Palabıyık