SOMA Oyun İncelemesi

SOMA Nedir?

Soma 2015 yılında piyasaya sürülmüş hayatta kalmaya dayalı bir korku oyunudur. Oyun genelinde insanın zihninin çalışmasıyla ilgili farklı düşünceleri kafamızda uyandırmaktadır. Bununla birlikte teknolojinin ilerlemesi durumunda insan zihnine ne olabileceğine dair bir fikir ortaya koymaktadır. İnsanın çok eski zamanlardan bu yana ölümsüzlük arzusu bu oyunda dijital bir ortamda gerçekleştirilmiştir. Simon, oyunda terk edilmiş bir araştırma merkezinde uyanır. Neden ve nasıl buraya geldiğini anlamlandırmaya çalışırken işler git gide sarpa sarmaktadır. Simon hem kendisi hem Dünya hakkında inanılmaz gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalır.

Bilincinin bir robota aktarıldığını anlayan Simon insanlığın sonunun geldiğini anlar. Yaşayan kuyruklu yıldız çarpması sonucu Dünya’da hiçbir insan kalmamıştır. Ancak kendisinin de başına geldiği gibi insanların zihinlerinin sanal bir ortama aktarıldığını öğrenir. Fakat bu sanal gerçekliğin aktifleştirilmesi görevi sadece Simon’a kalmıştır. Görevini tamamlamaya çalışan Simon terk edilmiş üsler arasında yolculuğunda zihni makinelere aktarılmış insanlarla da karşılaşır. Ancak Simon’ın hareket kabiliyeti olduğu için yükün çoğu kendi omuzlarındadır. Simon, oyun genelinde tek başınadır. Bu da karanlık terk edilmiş merkezler arasında gezinirken oyunun yalnız, korkunç ve gergin havasını çok güzel hissettiriyor.

SOMA Oyununun Bize Düşündürdükleri

Temelde varoluş, bilinç ve farkındalık gibi bir çok kavramla ilgilenen oyun bu konuları oyunun başlarında dost edindiğimiz bir çipe zihnini aktarabilmiş olan Catherine ile sohbetleriyle sürekli düşünmeye ve sorgulamaya itmektedir. Sohbetler sırasında insanın benliğini oluşturan temel elementlerin algı veya hafıza kavramlarının yanı sıra farkındalık gibi çok daha çeşitli dayanakları olduğunu söyler.  Ayrıca bunların hiçbirinin yeterli olmadığını düşündürtür. En güzel örneği oyun sırasında karşılaştığımız bir robota hapsedilmiş zihnin, kendisini insan bedeninde sanması ve bunu kendisine bizim açıklamaya çalışmamızdır. Oyunda ona aslında kendisinin öldüğünü ve zihninin bir robota hapis kaldığını anlatıyoruz.

Oyun ayrıca içerisinde etik kararlar vermenize de fırsat tanımaktadır. Oyunun bir yerinde başlangıçta kullandığımız robot bedenimizi terk edip başka bir bedenle devam etmemiz gerekmektedir. Bu noktada vermemiz beklenilen kararı zorlaştıran şey ise zihnimizin o robot bedeninde bir kopyasının kalmasıdır. Bu durumda ya o zihni, yani aslında kendimizi, sonsuz bir yalnızlığa bırakıp yola devam etmek ya da görevini tamamlamış gibi hayatına son verip yola devam etmemiz beklenmektedir. Oyunun son bölümlerinden birinde ise insan vücudunda yaşayan son insanla karşılaşıyoruz. Ulaşmaya çalıştığımız insan zihinlerinin aktarıldığı ARK projesini uzun süre korumayı başaran bu insan bize teslim ettikten sonra bağlı olduğu yaşamasına imkan veren makineyi kapatmamızı isteyerek bizden hayatını sona erdirmemizi istiyor. Hayatta kalan son insanın son isteğini yerine getirmek bizim elimizdedir. Ancak bununla beraber insan ırkının son üyesini öldürmek de bizim elimizden olacaktır.

Din ve felsefe gibi alanlarda da çok fazla düşünmeye iten bu oyun, oyuncuyu her bir sahnesinde ayrı bir varoluşsal krize sürüklemektedir. Zihnini birden fazla kez aktaran Simon arkada bıraktığı kendi versiyonlarının sürekli ne durumda olduğunu düşünmektedir. Bir yolculuk esnasında  yine Catherine ile konuşurken ölümden sonra bir yaşam varsa eğer kendisinden önce ölen biyolojik bedeni olan Simon’ın onun yerini alıp almadığına dair bir soru sorar. İnsanın bu evrendeki yerinden ziyade artık zihinlerini bir simülasyonda yaşatmaya çalışan Simon kendi robot ve aynı zamanda bir kopya oluşunu gördükten sonra, bu tür sorular sorarak oyun boyunca onlarca konuyu ele almaktadır.

Oyuncu Yorumları

Bir diğer konuysa kurulacak olan bu simülasyon projesinin içerisinde her şeyin mükemmel olup olmayışından kaynaklanmaktadır. Oyun içerisinde bu sanal gerçekliğin içerisinde bulunmuş olan insanların olumsuz yorumlarıyla karşılaşmaktayız. Kimisi ölmek istediklerini fakat başaramadıklarını söylerken, kimisi de kusursuz olan hayatlarından sıkıldıklarını dile getirmektedirler. Çünkü ellerinde bir sonsuzluk vardır. İnsan her zaman sonsuzluk kavramını anlamakta zorlanmaktadır. Oyunda ise sonsuzluğun içerisine gönderilmiş zihinlerin geri dönüşlerinin iyi olamayabileceğine dair ürkütücü mesajlar almaktayız.

Oyun oynanış olarak insanların olmadığı bir distopyada geçtiği için sessizliği inanılmaz ürkütücüydü. Özellikle insanlar tarafından kullanılmış eşyalar, bıraktıkları notlar ve fotoğraflar gördükçe daha ürpertici bir hal aldı. Eşyalarını incelerken, ipuçları ararken eşyaların sahiplerinin artık yaşamadığını düşünmek karanlık bir atmosfer sunmaktadır. Oyundaki ses efektleri de sizin yalnız olduğunuzu bildiğiniz yerlerde bile kafanızda anlık soru işaretleri oluşturmakta. Bu da oyuna ürpertici bir hava vermektedir.

Bu yazıya benzer inceleme yazılarından birine buradan ulaşabilirsiniz.

Editör: Gülbin Daldal

Kaynakça

Öne çıkan görsel: Wallhere

1. Görsel : Pinterest

2. Görsel: Pxfuel

One comment

  1. Lisede bir arkadaşım Detroit: Become Human adlı bir oyunun videolarını izlerken yanına çağırmıştı. Çok etkilenmiştim o oyundan. İnsanlar ve insanlığa dair anlattıkları çok güzeldi. SOMA biraz daha farklı bir konuyu ele alıyor ancak yine de çok ilgimi çekti. Müsait bir zamanda oynamayı düşünüyorum. Kalemine sağlık Melik🤩

Leave a Reply