İnsan mı Makine mi?

James Mill bir papaz ve yazardı. İnsan zihninin doğuştan bilgiyle gelmediğini ve bütün bilgilerin duyumla kazanılabileceğini öne süren düşünce yapısı olan “empirizm”in en koyu savunucularındandı. Mill, diğer Empiristlerin zihnin işleme şekli itibariyle makineye benzediği görüşünü yeterince ileri götürmediklerini düşünüyordu. Mill’e göre zihin bir makine gibiydi; otomatikti, pasifti ve doğal davranmak elinden gelmezdi. Oğlu John Stuart Mill’i de bu düşüncesinin izinden gidecek şekilde yetiştirdi.  John 3 yaşındayken Platon’un orijinal Yunanca metinlerini okuyabiliyordu. 11 yaşındayken ilk bilimsel raporunu hazırlamış, 12 yaşında standart üniversite müfredatına vakıf olmuştu.  18 yaşındayken kendini bir mantık makinesi olarak tanımlamıştı.  21 yaşına geldiğinde ise ağır bir depresyon geçirmişti. Bu çöküş için şunları söyledi: “Sinirlerim körlenmişti. Üzerine yaşamımı kurduğum tüm temeller çökmüştü. Yaşamak için hiçbir sebep göremiyordum.”

Saatin icadından sonra bilim dünyasında evrenin işleyişinin saat benzeri makinelere benzediğine inanıldı. İnsanlar ise saat üreticilerinin yapabildiği makinelerden daha iyiydi fakat sonuçta onlar da birer makineydi.  O döneme hakim olan bu düşünce akımı sadece bilimi değil edebiyatı da etkilemişti. Dönemin genç yazarı Mary Shelley’nin Frankenstein isimli romanı da insan eliyle ortaya çıkarılan bir “canavar” hakkındaydı.

Romanda, ölümsüzlüğe ulaşmayı amaçlayan Victor Frankenstein hayatın sırrını keşfeder ve bir ucube yaratır, fakat bu yaratık o kadar çirkindir ki Frankenstein kendi yarattığı varlıktan tiksinip uzaklaşır. Yarattığı canavar, yaratıcısı onu terk edince yalnız kalır ve yalnızlığını giderecek birilerini arar ancak çirkinliğinden dolayı herkes ondan kaçar. Bütün bu olanlardan sonra yaratık intikam almak için yola çıkar.

Mary Shelley yazdığı bu romanla birçok mesaj vermek istemiştir. Frankenstein’ın yaratığı başta kötü biri değildi ancak yalnızlıktan ve sevgisizlikten kötü birine dönüşmüştür. Bilim insanı Frankenstein ise bilginin gücüne dikkat etmeden kendi hırslarına kurban olmuştur. Tıpkı oğlu John’u hırsları doğrultusunda yetiştiren James Mill gibi.

Bu gün teknolojinin ilerlemesi ile hayat her geçen gün biraz daha hızlanıyor. Bu hızlı akış ile daha çok kalabalıklaşsak da  yalnızlığımızı paylaşabileceğimiz gerçek ilişkilerimizi kaybediyoruz ve kalabalıklarda kayboluyoruz.

Kişisel, duygusal yakınlıklar ve insanlığın çıkarlarına dair ortak bir his geliştirebilenler, yaşlandıklarında bile hayat dolu kalırlar.

Hayatın tatmin edici olmamasının temel sebebi bencillik ve ruhsal gelişimin yetersiz olmasıdır. (John Stuart Mill)

Hedeflerimizi hırslarımızın kontrolüne bırakmadan,  ulaşmak istediğimiz asıl hedefin  yalnızlığımızı gerçekten paylaşabileceğimiz insanlara sahip olmak olduğunu fark ederek yaşayacağımız bir hayatımız olması dileğiyle…

 

Nereye dönüp baksam bir tek bana yasak olan saadeti görüyorum. Bir zamanlar müşfik ve iyi yürekli biriydim. Sefalet bir iblise çevirdi beni. Saadetimi geri verirsen tekrar erdemli olurum. (Frankenstein’ın yaratığı)

 

 

Kaynaklar

Mill, J.S. (2022). Faydacılık. Alfa Yayıncılık.

Schultz, D. P. ve Schultz, E. S. (2020). Modern psikoloji tarihi. Kaknüs Yayınları.

Shelley, M. (2022). Frankenstein ya da modern Prometheus. İthaki Yayınları.

Süren, M. S. ve Yılmaz, A. U. (2020). Bir yeniden yazım örneği olarak frankenstein. İstanbul Üniversitesi Çevre Bilim Dergisi, 12, 29-52.

Öne Çıkan Görsel: www.wsj.com

Editör: Rana Çevik

1 Yorum

Yorum Bırak