Sinemadaki Teknik Kullanımları Psikolojimizi Nasıl Etkiler?
Sinema tarihindeki ilk filmler sadece hareket eden görüntülerden oluşuyordu. Sinema kelimesinin etimolojik kökenini araştıracak olursak karşımıza Fransızcadaki cinématographe kelimesi çıkıyor. Bu kelime Fransızcada hareketli görüntü kaydı anlamına geliyor. Yapılan ilk filmler, seyirciye anlatmak istedikleri olayları veya durumları sadece göstererek anlatıyorlardı. 1927 yılında yayınlanan The Jazz Singer adlı filmde seyirciler ilk defa seslerin de sinemanın içinde yer bulduğuna şahit oldu. Aslına bakacak olursak bunun anlamı sinemanın özünde repliklerden ziyade bize gösterdiği ve hissettirdiği olmasıdır. Başka bir deyişle sinemada kullanılan tekniklerin amacı bizlere bir şeyler anlatmaktır diyebiliriz. Bu yazı da sinemada kullanılan tekniklerin bizleri nasıl etkilediği ile alakalı bazı örnekler göstereceğiz.
Simetri, biz insanlarda çok farklı hisler uyandırabilir. Bir çoğumuz genellikle simetrik nesnelere ve görüntülere büyük bir hayranlıkla bakarız. Sinemada da özellikle bazı yönetmenlerin simetriyi bize olabildiğince yoğun bir şekilde göstermeye çalıştığını görürüz. Bu yönetmenlerin en bilinenlerinden birisi Wes Anderson’dur. Filmlerinin neredeyse her sahnesi birer tablo gibi görünür. İçerik olarak da genelde tatlı ve komik diyebileceğimiz hikayeler anlatan Wes Anderson, anlattıklarına eşlik etmesi için sıklıkla simetriyi ve renkleri kullanır. Genelde oyuncuların ekranın tam ortasında bulunduğu planlar çekerek bunu sağlar ve aslında bununla beraber oyuncular bizlere daha yakınmış gibi de hissederiz. Bu da o oyuncuların mimiklerini daha rahat görmemize ve onları daha iyi anlamamıza neden olur.
Renklerin de bizlere anlattıkları çok şey vardır. Temsili anlamları bakımından siyahın kötü ve beyazın iyi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bunu yine çok iyi bir gerilim filmi olan Black Swan’da görmek mümkün. Ana karakterimiz Nina bir balerindir ve Kuğu Gölü Balesi adlı bale gösterisinde başroldür. Başroldeki oyuncu hem beyaz kuğuyu hem de siyah kuğuyu mükemmel oynamak zorundadır. Nina beyaz kuğuda gerçekten harikadır ve filmde onu beyaz kuğu olarak gördüğümüz anlarda karakter de iyi bir ruh hali içindedir. Ancak siyah kuğu olması gerektiği anlarda Nina hareketlerini beceremez ve ruh hali de karmaşıklaşmaya başlar. Bu da aslında yine bize verilmek istenen bir mesajdır.
Ses ve müzikler, sinema için vazgeçilmez diyebileceğimiz unsurlardandır. Genellikle korku ve gerilim filmlerinde insanları olayın içinde hissettirmek için ve o korku hissini gerçekten anlatabilmek için yönetmenler kimi zaman ses ve müziğe başvururlar. En bilinen örneklerinden birisi Steven Spielberg yönettiği meşhur film Jaws (1975) olabilir. Herkesin adını bilmese de duyduğunda kesinlikle tanıyacağı o melodiyi kullanarak bizlere dehşet anlarını yaşatıyor Spielberg. Gerçekten o korkuyu hissetmemizi istiyor. Bir diğer örneğe de David Lynch’in 2001 yapımı Mulholland Drive adlı filminde rastlıyoruz. Kendisi ses tasarımı ve müzikler konusunda çok takıntılı olduğu için, film vizyona çıktığı zaman sinemalara küçük notlar gönderip sesin frekansı ve desibelinin kendisinin istediği ayarlanmasını istemiş. Bunun gibi gerilim dolu bir film için yapılan bu isteğin de nedeni yine seyirciyi filmin içine çekmektir.
Kaynaklar
Bozkurt Avcı, İ. ve Karakoç, E. (2020). Sinematografik Düşünce İmgesinin Tarihi. Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 6(1), 178-190.
Bulovalı, A. H. (2019). Dünden Bugüne Sinemanın Yolculuğu. Anadolu Ajansı. https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/dunden-bugune-sinemanin-yolculugu/1603789#
Choudry, N. (2015). Wes Anderson’s Obsession with Symmetry. Joe. https://www.joe.co.uk/entertainment/wes-andersons-obsession-with-symmetry-2632
Göksal, S. (2022). Simetriden Neden Bu Kadar Keyif Alıyoruz?. Matematiksel. https://www.matematiksel.org/simetriyi-neden-seviyoruz/
Öne Çıkan Görsel: alamy.com