Çocukların Ölüme Yönelik Tutumları

Ölüm, canlı bir varlığın hayati faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesidir. Geri dönüşü yoktur ve hepimizin varlığının bir sonu vardır. Ölüm, yetişkinlerin hayatlarında olduğu gibi çocukların hayatlarında da karşılaşması kaçınılmaz bir kavramdır. Ebeveynlerinin veya kardeşlerinin ölümü, bir hayvanın ölümü, yakın çevresinden birinin ölümü gibi durumlarda veya haberlerde ya da okuduğu kitaplarda ölüm kavramıyla karşılaşabilir. Ölüm yetişkinler için bile anlamlandırılması çok zor ve ürkütücüdür. Ölümün tam olarak nasıl bir deneyim olduğu, nerede ve ne zaman gerçekleşeceği, öldükten sonra ne olacağı gibi cevabı bilinmeyen soruların yanında üstüne konuşulması zor bir olgudur. Bu bağlamda yetişkinlerin bile kavramakta zorlandığı ölüm olgusu soyut düşünemeyen ve zaman algısı yetişkinlerden farklı olan çocuklar için çok daha zordur.

Bebekler doğdukları ilk aylarda nesne sürekliliğine sahip olmadıkları için göremedikleri nesnelerin yok olduğuna inanırlar. Nesne sürekliliğinin gelişimiyle beraber etrafındaki nesnelerin görmeseler de var olmaya devam ettiğini kavrar ve aklında tutabilirler. Bowlby’ye göre bebeklerde ölüm kavramının gelişimi de 10-18 ay civarlarında nesne sürekliliğinin gelişimiyle başlar. Nesneleri artık belleklerinde tutabilmesi nedeniyle o görmediğinde nesnelerin ondan uzaklaştığını kavrar ve ölümü tam olarak kavrayamasa da ayrılıkla eşleştirebilir. Bu dönemde ölüm çocuklar için korkutucu olmaktan ziyade tam olarak anlayamadıklarından dolayı çok belirsiz bir kavramdır. Ayrılık ve kayıp gibi durumlar fizyolojik ve duygusal ihtiyaçları karşılanmadığından bebek tarafından hissedilir. Özellikle annenin ortadan kaybolması ayrılık kaygısına neden olabilir ve bebek bu durumda tüm stres belirtilerini gösterebilir. Bakım verenin ölümünden sonra bebeklerin bilişsel, duygusal ve fiziksel gelişiminde sıkıntılar ortaya çıkabilir.

İşlem öncesi dönemdeki (2-7 yaş) çocuklar, ölümün kalıcı ve geri dönülmez olduğunu anlayamazlar. Ölümü derin bir uyku haliyolculukgeçici bir ayrılık olarak düşünürler ve o kişinin bir gün geri geleceğini, yeniden hayata döneceğini zannederler. O kişiyle ilgili gelecek planları yapabilir, ne zaman geri döneceğini sorabilirler. Aynı zamanda ölümün yaşam işlevlerinin sona ermesi olduğunu tam olarak anlayamazlar ve bu nedenle ölen kişinin nasıl nefes aldığını, karnı acıkırsa nasıl yemek yediğini, ölümün uyku olduğunu düşünüyorsa ölen kişinin neden hala uyanmadığını merak edebilir. Yaşanan kayıp yetişkinler için oldukça sarsıcı, üzücü ve zordur. Böyle bir durumdayken ve ölümün nasıl bir deneyim olduğunu bilmediklerinden çocukların sordukları sorulara yeterli cevaplar veremeyebilirler.

İşlem öncesi dönemdeki çocuklar aynı zamanda benmerkezcidirler ve büyüsel düşünürler. Yani aklından geçirdiğinin gerçekleşeceğini düşünürler. Örneğin çevresindeki bir kişiye sinirlenen ve bu sinirle içinden onun ölmesini istediğini geçiren bir çocuk düşünelim. Bu olaya yakın bir zamanda bu kişinin ölümüne şahit olmak çocuk için ekstra sarsıcı olabilir, çünkü büyük olasılıkla sırf öldüğünü aklından geçirdiği için bu ölüme kendisinin sebep olduğunu düşünecektir. Suçluluk hissedebilir, bu nedenle ölümün gerçek sebebi (hastalık, kaza vb.) çocuğa söylenmelidir.

7 yaş ve sonrasında somut işlemler dönemindeki çocuklar ölümün geri dönülmez olduğunu yavaş yavaş kavramaya başlarlar. Yine de yapılan araştırmalar çocukların çoğunun 9 yaşına kadar ölümün geri dönülmez oluşunu algılayamadıklarını göstermektedir. Bu dönemde soyut düşünme becerisinden yoksun oldukları için soyut bir kavram olan ölüm hala anlaşılması zordur.  Ölüm hala somut bir kavram olarak algılanmaya çalışılır ve ölümün sadece bedensel yanına odaklanma eğilimi vardır. Artık ölen kişinin hareket edemediğini, konuşamadığını ve fiziksel olarak artık yanında olamayacağını algılar. Yakınlarının ölümüne -özellikle aile bireylerinin ölümüne- ağlama, kabus görme, uyku bozuklukları, yeme bozuklukları, öfke nöbetleri, okul başarısında düşüş, depresyon, ölen kişinin bazı özelliklerini taklit etme, saldırganlık, kazanılmış becerilerde gerileme gibi güçlü tepkiler verebilirler. Ölümü sevdiklerine, kendilerine ve diğer çocuklara yakıştırmazlar. Sadece yaşlıların, hastaların ya da kötülerin öleceğini zannedebilirler.  Ölüm gibi anlaşılması güç ve onlar için ürkütücü bir kavrama mantıklı bir sebep bulmaya çalışırlar. Bu bağlamda ölümün bir ceza olduğunu zannedebilirler. Ebeveynlerinin ölümleri onları derinden etkiler ve çocuğun sosyal ilişkilerinin bozulmasına, benlik algısının olumsuz etkilenmesine ve akademik başarısının düşmesine neden olabilir. Kardeş ölümü de benzer olumsuz sonuçları doğurmasının yanında çocuğun ölüme daha yakın hissetmesine, bir gün onun da ölebileceğini düşünmesine neden olabilir.

 

12 yaş ve sonrasında soyut düşünmenin gelişmesiyle çocukların ölümü algılaması yetişkinlerinkine benzer bir düzeye ulaşır. Artık ölümün geri dönülmez ve kalıcı olduğunu, herkesin bir gün öleceğini, her yaşta ölümün gerçekleşebileceğini kavrarlar. Ölümü hiçlikdönüşüm gibi diğer soyut kavramlarla açıklarlar. Ölümü ve sonuçlarını yetişkinler gibi algılarlar ve yas süreci yetişkinlere benzerdir. Ağlama, kaygılanma, içe kapanma, ölen kişinin eşyalarını kullanma gibi tepkiler verebilirler. Bazen hiç tepki de vermeyebilirler.

 

Öneriler

Ölüm haberi çocuğa tanıdığı ve güvendiği biri tarafından güvende hissettiği bir ortamda söylenmelidir. Merak ettiği sorular gelişim dönemine uygun cevaplar vererek açıklanmalıdır. Ölüm anlatılırken dürüst olmak gerekir, yalan ve benzetmelerden kaçınılmalıdır. Özellikle ölümün uyku ve bir yolculuk gibi anlatılması çocuğun uyumaktan korkmasına veya sevdiklerinin seyahate çıkmasından korkmasına neden olabilir. Son yıllarda pandemi, depremler ve terör olayları nedeniyle çocuklar ölüm kavramıyla daha yakından karşılaşır oldu. Böyle bir dönemde bu kavramın ne olduğu çocuklar tarafından merak edilmesi çok daha olası bir hal aldı.  Ölümün ne olduğunu açıklamamak ve çocuğun kendi algılarına bırakmak pek de doğru değildir. Ölümün basitçe anlatılması ilerde yaşanabilecek olumsuz etkileri önlemek adına gereklidir. Çocuklar büyüsel düşündükleri için ölümün sebepleri açıklanmalıdır ve çocuğun kaygısı azaltılmalıdır. Yakın bir tanıdığın ölümünden sonra çocuğun konuya dair duyguları hakkında konuşmak oldukça önemlidir.  Ölümün doğal bir süreç olduğu, bunun herkesin başına bir gün geleceği anlatılmalıdır. Ölüm hakkında konuşurken yetişkin; duygularını, acısını ve duygusal tepkilerini gizlememelidir. Bu durum çocuğun da gizlemesine sebep olabilir.

 

Kaynaklar

Attepe, A. (2004). Anne baba kaybının çocuklar üzerindeki etkileri. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi23(23), 23-28.

Kaytez, N. (2020). Ölüm ve çocuk üzerindeki etkileri. Eurasian Journal of Health Sciences, 3(3), 171-176.

Santrock, J. W. (2021). Yaşam boyu gelişim. (G. Yüksel, Çev. Ed.). Nobel Yayıncılık.

Öne Çıkan Görsel: Bigstockphoto.com

Görsel 1: iStockPhoto.com

Görsel 2: iStockPhoto.com

Görsel 3: iStockPhoto.com

Editör: Rana Çevik

 

Yorum Bırak